henüz 18 yaşındayken pırıl pırıl bir gençken internette okuduğum yazılar
beni masonlara karşı ilgili bir duruma soktu. neyin nesi diye
araştırmalarım artık okula gitmemi bile engelliyordu. ama masonlara bir
türlü ulaşamıyordum çünkü iletişim konusunda ciddi anlamda gizliliğini
koruyorlardı. okulda bu ilgim tam olarak anlaşılmasa da sıraya çizdiğim
semboller, deftere aldığım notlar insanlar tarafından görülüyor lakin
bir anlam verilemiyordu. cuma günü okuldan çıkmadan önce sırama
baphometin kötü bir çizimini yapıp eve doğru yol aldım.
evde her zaman ki rutin işlerimi sürdürüyordum. ailem ekonomik açıdan
iyi bir durumda değildi. ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar çekiyorduk.
masonlara ilgi duyuşumun sebebi biraz da buydu. kaybedecek birşeyim
yoktu. en fazla canımdı ve yaşamayı da pek umursamıyordum. ne bir
arkadaşım ne bir dostum vardı. yan komşumuz olan bir kızla
muhabbetlerimiz dışında sosyallik namına birşey ortaya koymuyordum.
şeytan karşıma çıkıp ruhumu satmamı istese çekinmeden verebilirdim.
aslında istediğimde buydu. şeytanı istiyordum. ruhumu söküp almasını.
cumartesi ve pazar günleri evde saçmalıkla geçti. ailede ki bireyler bir
birleriyle kavga ediyor babam annemi bilmem kaçıncı kez aldatıyordu.
umursamıyordum çünkü ben artık yoktum. varoluş denen şeyin bir
ilizyondan ibaret olduğunun bilincindeydim. tek istediğim bilinmeyene
erişmekti. dindar değildim. lakin olmak istediğim adamlardan biri yunus
emre'ydi . öyle bir adam olmak için herşeyimi verebilirdim. egolarımdam
tamamen kurtulmak. ama iyi biri olmak istemiyordum artık kötülüğe açtım.
kötü olmalıydım.
pazartesi okula gittiğimde bütün saçmalıklar yine karşımdaydı. kim
kiminle çıkıyor muhabbetleri "lan şu kız ne sikilir" li cümleler. bu
muydu yaşam? bu idiot beyinsizlerle aynı ortamda mı bulunmalıydım. hayır
şeytanı becermeliydim ben.
o gün içimde ki tuhaf hisleri anlatamıyordum lakin sırama baktığımda
birşeylerin tuhaf gittiği ayırımına vardım. baphomet sembolünün üzerine
bir yıldız vardı. anlam veremedim. ne anlama geldiğine dair bir bilgim
yoktu. ulan o değilde okul ülkücü yuvası biri bu yıldızı görse komünist
misin diyip götümden kan dahi alabilirdi.
yıldız işaretinden sonra birşeylerin farklı olduğunu biliyordum ama
anlamlandırmak söz konusu dahi değildi. hem embesil birinin aşık olduğu
kızı düşünürken yaptığı saçma bir işaret olmadığı ne malumdu. ama
hissetmek kavramını o gün iyi anlamıştım. hissetmek diye birşey vardı ve
hissediyordum. sıranın altlığına saçma bir yazı yazma gereği duydum
emin olun neden bu aptallığı yaptım bilmiyorum ama içimden bu geldi.
"yıldız ne anlama geliyor" diye yazdım. cevabının geleceğinden ümit
ettiğim falan yoktu ama o umudun son kırıntısı beni buna zorluyordu.
o gün okulda ilgimi çeken birşey daha vardı. her teneffüs dışarı çıkıp
hava alırdım. ama bir kız vardı okulda. bu kız yanında bir çocukla
dolaşırdı her zaman. yine birlikteydiler dışarıda ama gözlerini benden
ayırmıyorlardı. ciddi anlamda şüphelendim bu durumdan ama yanlarına
gidip ne diyebilirdim ki? okulda tanınan bir ikiliydiler. popülerlik
anlamında değil belki ama tuhaf oldukları herkes tarafından bilinirdi.
düz adamlık gereği çoğu kişi adamın kızı siktiği konusunda hemfikirdi.
ama adam bana biraz feminen geliyordu belki de yanılıyordum bilmiyorum.
kızın bakışları ise tahmin dahi edemeyeceğiniz boyuttaydı. bu kadar
arsızca bakışlar tahammül edilebilir değildi. korkutuyordu insanı.
ürkmek kelimesi çikolatanın getirdiği keyif gibiydi. bu bakışlar
korkutuyordu insanı.
okuldan çıkıp eve geldiğimde tek düşündüğüm okulda olanlar değildi
maalesef. ekonomik durum belimi büküyordu. okula 1 lira harçlıkla giden
bir adam ne yapabilirdi? 18 yaşında 1 lira almak nedir bilir misiniz
dostlar? 1 lira lan 1 lira. ne yapabilirsin bununla? şey bile çekilmez
harbiden. tanrı beni böyle sınıyorsa istemiyordum sınanmak. şeytansa
istediğimi veren onun yanındaydım. billy shawn verse istediğimi onun
yanındaydım. umurumda değildi kimsenin gidip görmediği ama özlemini
çektiği hayatlar. ben varolan hayatı istiyordum.
evde durumlar biraz durulmuştu. bağırış çağırışlar yoktu. bu sefer ölüm sessizliğiydi söz konusu olan.
ertesi sabah yine uyandığımda bir ritüel olarak okul kavramını
çıkaranlara küfür ettim. neydi bunların dertleri. sabahın köründe
uyandırıp nasıl bir verim bekliyorlardı öğrenciden. minibüse binip
liseye doğru yol alırken hayattan bıkkın yüzlerle her zaman ki karşı
karşıyaydım. ölesiye nefret ediyorlardı yaşamdan ama söz konusu olan
ölüm olduğunda sanki kaybedecekleri birşey varmış gibi altlarına
yaparlardı. minibüse binen liseli bir kıza ağızlarının suyu akan bu
ahlak timsali piç kuruları neredeyse çıkarıp malafatı masturbasyona
başlayacak gibilerdi. ama başkasının o kıza kendi baktıkları gibi
baktığını görürlerse işte o zaman görün yaygarayı.
sırama geçip oturduğumda şaşkınlığım yine boyut atlamıştı. biri benimle
dalga geçmiyorsa bu bir işaretti kesinlikle. baphometin bu sefer iki
elinin yanına birer yıldız konmuştu.
asıl şaşkınlığım ise sıranın altına bakınca ayyuka çıktı. altlığın
dibine bakınca küçük bir nottu söz konusu olan. fillerde ki gibi "ulan
ne kadar gizemli herkesin yanında açmayayım da cool olayım hıaammına"
triplerinin saçmalık olduğunu anlıyorsunuz. direk açıp baktım.
"eğer sana göre solda olan baphomet'in yukarıya bakan elini seçersen
buraya girmek için bir şansın olur. buraya girersen tahmin edemeyeceğin
deneyimler kazanır ve cenneti yaşarsın.
sağ eli seçersen bu yaşadıklarını unutman gerekir. eğer unutmazsan yok olursun.
hangi eli seçmek istiyorsan o elin yanında bulunan yıldızı daire içine al."
bu yaşananları unutmam mümkün değildi. eğer sağ eli seçersem yok
olurdum. zaten istediğimde sol eldi. herhangi bir çekinme duymadan sol
elde bulunan yıldızı daire içine aldım.
püf nokta biraz sabırdı. herşey anında olmuyordu lakin uzatılmıyordu da.
sorun şuydu: "bana nasıl erişiyorlardı" nereden biliyorlardı bunu
yaptığımı? tek açıklaması vardı bunun: okulda masonluğa hizmet eden
insanlar vardı.
3. teneffüs zili çaldığında kantine indim. ciddi anlamda susamıştım. he
bu arada yemek konusunu açmıyorum. 1 lira ile pek birşey gelmez
malumunuz. su desen o bile 1 lira. su istedim kantinciden. kantinde
gerizekalılar her zaman ki gibi isftiflenmişti. birbirlerini yatağa
atmak için aptalca muhabbetler her yerden duyuluyordu. bu adamlardan
üstündüm ben üstün olmalıyım diyordum kendi kendime. suyu veren
kantinciye paramı çıkarıp vericekken paramı kaybettiğimi anladım. iyice
taraklara yan basmıştık. arkamdan gelen öğretmen buyur buradan al dedi.
bu öğretmen 23 yaşında ingilizce öğretmeni bir bayandı. okulda pek
konuşmazdı kendisi. ama ciddi anlamda güzel ve çekiciydi. su için
teşekkür ettim. tuhaf bir gülümsemeyle önemli değil dedi. ve yine o
önceden bana bakışlarını yakaladığım ikilinin kantinde bir masada beni
izledikleri ayırımına vardım. masalarında hiçbirşey yoktu. sadece beni
izliyorlardı.
okul bitmişti ve ben eve doğru yürüyordum. insanın arkadaşı olmamasını
pek umursamazdım ama artık ciddi anlamda sorundu benim için. yalnızlık
hiç bu kadar mide bulandırıcı olmamıştı. sonra düşünüyordum da siktir et
diyordum var mı öptüğümün yalnızlığı gibisi.
eve gelip saatlerce düşündüm. araştırmalar yaptım ama o klişe teoriler
ve aptalca bir kaç olaydan başka birşey yoktu internette bu adamlarla
ilgili. internetin borcunu da ödemiyordum nasıl oluyorda kapanmıyordu
hayret ediyordum. yanıma kız kardeşim geldi. 3 yaşında tatlı bir velet.
geldi saçma sapan salyalarla öptü yanaklarımı. ondan iyi arkadaş mı
olurdu bana? akşam 7 civarı olmasına rağmen kardeşimin uykusu geldi.
gidip yatağına yatırdım. ardından kapı çaldı. kimse açmadı tabi
siktiğimin kapısını. herkes birbirinden beklerdi eylemleri. gidip kapıya
baktım. arada muhabbet etiğimiz "yan komşu kızı"ydı. mal mal dikilince
içeri buyur etim. benden yaş küçüktü. bu kızla yalnız kalınca sübyancı
gibi hissederdim kendimi. iki yaştan birşey olmazdı ama öyle hissederdim
kaçarı yoktu. benim gibi düşünecek birşeyi olmayan zamanlarda aklı
çükünde bir adam içni felaket seksiydi. tabi yatırıp istediğimi
alamıyordum kızdan. "nasılsın" dedi. geleli 5 dk oluyordu nereedeyse.
- iyiyim sen?
+ iyi işte ne olsun.
- ne oldu ne için gelin? (öküzlüğüme sağlık)
+ hiiç sana bir bakayım dedim.
- iyi yapmışsın.
+ aa aşığın sana not atmış kapıdan yerde duruyor hehe.
- ??
ulan yerde bildiğin zarf vardı. nasıl olur da görmemiştim? kız zarfı alıp açtı.
+ "haritanın içinde ki yazıyı al" ne be?
- verir misin bir?
zarfı alıp yatağın içine attım. kızda bozuldu bu duruma ve kalkıp gitti.
pek umursamadım bu durumu. zarfı aldım ve açtım. sadece 1 cümleydi
zaten. nasıl gelmişti diye düşünmedim bile. yarın okula gidip haritanın
içine bakmak için direk yattım uyudum.
yavaş yazmamın iki nedeni var dostlar. ilki backspace tuşu takılı
kalıyor ve silerken zaman harcıyorum. ikincisi klavye yeni ve tuş
kombinasyonlarına tam anlamıyla alışamadım.
ertesi sabah uyandığımda her zaman ki gibi küfürleri ettikten sonra bir
de babama ayriyetten saydırdım. masanın yanına 1 lira koymuştu. ulan
düşünmüyorda herif yol parasını nasıl vereceğimi. arada su falan aldığım
parayı bile oradan buradan çıkartıyorum evde. okuldan eve yaya
geliyorum zaten. kimsenin sikinde değilim. ama bekleyin diyordum. bu
hayatın amına koyacağım.
sınıfa girdiğimde iğrenç espriler yapılmamış ödevlerin sesine
karışıyordu. kızların kezbanca muhabbetleri içimi sikerken haritaya
nasıl bakacağımı düşünüyordum. herkesin içinde içinde ki kağıdı
alamazdım. 20 dakikalık teneffüste sınıf iyice boşalmıştı. haritanın
içine bakıp küçük notu aldım. buna pek inanmamıştım dostlar ama not
orada duruyordu. alıp içine baktım. şunlar yazıyordu.
"bakire kanıyla ıslanmış bir mendil getir. ve mendili notu aldığın yere bırak. "
bu neydi şimdi? dalga mı geçiyorlardı benimle? ama bu işi
halletmeliydim. başka türlü istediğime ulaşamazdım. istediğime?
gerçekten inanıyor muydum bunların istediğime ulaştıracağına ?
eve doğru yürürken tek düşündüğüm bunu nasıl yapacağımdı. bakire kanını
nasıl elde edebilirdim ki? tek tanıdığım kız komşu kızıydı mecbur
onunla yapmayı deneyecektim . sorun şu ki kabul edecek miydi?
akşam 8 sularında evdeydim. annem ve babam hangi cehennemdeydiler
bilmiyorum ama kız kardeşim yan odada uyumaktaydı. yapmam gerekeni
yapmak için yan komşumuzun ziline bastım. bu arada kızın adını baştan
beri vermiyordum. kızın adı şule'dir. anlatmam dolayısıyla yalan isim
değildir. şule'yi bize gelebilir misin muhabbet ederiz diye çağırdım.
tamam dedi. cana yakın birisidir zaten bu tarz şeyleri sorun etmez. o
kadar aptalca görünüyordu ki herşey gözüme. masanın üzerinde mendil ve
kanı oraya akıtacağımı düşünüyorum. nasıl yapabilirdim bunu. kızla
aptalca konulardan konuşurken işi cinselliğe getirdim. kendisi de bu
konularda konuşmak istiyordu sanırım yoksa bu kadar çabuk olaya dahil
olamazdı. bana şu soruyu sorunca zaten kitlendim.
- hiç biriyle yaptın mı?
+ hayır yapmadım.
- merak etmiyor musun?
+ ediyorum da zor gibi .
- ne zoru ya. bak biraz başlangıcını öğren şimdi.
bunu dedikten soran dudaklarıma yapıştı. üzerinde pijama takımı olan bir
kız ne kadar seksi olabilir diye söyleseler siktiri çekerdim ama bu
kadar tahrik olduğum bir kıyafeti hatırlamıyorum. bende iyice gaza
geldim. üstünü çıkardım. şeytani bir şekilde gülümsüyordu. sütyeninin
kopçasını çıkaramadım. o çıkardı. ardından pijamasını çıkardım. fiziği
gerçekten çok güzeldi. ardından o pantolonumu çıkarıp yalamaya başladı.
30 saniye de gittim tabi. böyle olunca kızardım. o da bu duruma baya
güldü. "merak etme normal bu " dedi. tekrar yalamaya başladı. ardından
"içime girsene " dedi. çok hızlı bir şekilde içine girdim. inlemeler
odanın sessizliğini bastırıyordu. giderek içine daha hızlı ve sert
giriyordum. elleri omuzumdaydı. seksten daha güzel birşey olamayacağına o
anda emindim. lakin bir sorun vardı. patlatamıyordum. eğer kanı
gelmezse bu iş bitikti. içine boşaldığımda müthiş bir zevk duyuyordum.
ardından zevk konumunda çıkınca sordum "sen bakire değil miydin" "hayır"
dedi. "şimdi bana başka gözle bakacaksın ama yemin ederim başka biriyle
yatarken olmadı. fazla içine daldırınca birşeyi kanadı." tamam deyip
sorun olmadığını belirttim. ama bakire kadını nereden bulacaktım şimdi?
yoksa bu iş yatardıç
artık vazgeçmenin eşiğindeydim. dışarı çıkıp yolları arşınlamaya
başladım. ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yoktu. fütursuzca yürüyordum
sokaklarda. neon ışıklarının aydınlattığı gece sonum olacak gibiydi.
çünkü bunu yapamazsan işim bitikti. unutamazdım bu olanları ve yok
olurdum. bende kendi adaletimle çözmeye kalkıştım bu işi.
ertesi gün sınıfta özellikle nazan isimli bir kızı takibe aldım. evet o
kıza zorla sahip olmayı planlıyordum. bunun için kendimce haklı gördüğüm
sebepler vardı. nazan'ı bir çok kez insanları aşağılarken görmüştüm.
kendisi gibi olmayan çocukları ona çıkma teklif ederken nasıl insanlar
için rezil ettiğine tanıklık etmiştim. benim için o tecavüz edilmesi
gereken biriydi. haketmiyordu içinde bulunduğu zengin yaşamı. kendisini
okul sonrasında da takip ettim. geldiği apartman onun yaşadığı yer
değildi. buna emindim. apartmandan yukarı çıkarken bende onunla beraber
yukarı çıktım. bir kızın evine geldi. birlikte içeri girdiler. ciddi bir
merak söz konusuydu içim de ki. o kızla birlikte olmalıydım.
düşüncesizce bir hareketle girdiği evin ziline bastım. evin sahibi kız
açtı kapıyı. "gir" dedi. afallamıştım. eve girdiğimde nazan bu kim dedi.
bahsettiğin çocuk değil mi dedi kız. hayır dedi nazan. yanlışlıkla
buraya davet edilmiştim. artık olay açığa kavuşmuştu. ama ortalık
tuhaftı. nazan yarı çıplak vaziyette ve önünde dildo ile duruyordu. ve
kapıyı açan kız da transparan bir kıyafetleydi. olaya anlam veremiyordum
başta. ama olay anlaşılmıştı. eşcinseldi bunlar. ama neden o zaman
erkek bekliyorlardı eve. bunu nazan'a söyledim "çünkü arkadaşım
biseksüel ve erkek onun içine girecekti aynı zamanda". şaşkınlığımı
anlamışsınızdır. asosyal bir insanın böyle bir durumu ayırt etmesi
sınıfta bulunduğu kızın grup sekse kalkışması inanılmaz boyutlarda
şaşırtıcıydı.
sizleri anlayabiliyorum emin olun. bana biri bunu anlatsa siktiri çeker
giderim. bırakın inanmayı küfür ederim. bende şaşırıyordum. 18 yıllık
hayatım boyunca bu tarz şeyleri biri anlatsa inanamazdım. hayatında
hiçbir atraksiyon olmayan ben bu olayları yaşıyordum işte. çok tuhaftı
ama yaşıyordum . iliklerime kadar gerçeğin eşiğiydim.
sınıfta birlikte olduğum kız eşcinseldi. buna mı şaşırmalıydı yoksa grup
seks olasılığına mı? nazan'ın arkadaşı ne yapacağız der gibi bakıyordu.
nazan "istersen katıl bize" dedi afallamıştım. ama birşey vardı
ikisinden biri bakireyse bu benim işime gelirdi. "bakire misiniz" diye
sordum. nazan "ben bakireyim ama o değil" dedi. aslında diğerinin bakire
olması işime gelirdi çünkü nazan eşcinseldi. "seninle birlikte olabilir
miyim " diye sordum. "tamam" dedi.
sorun şu ki nereden başlayacaktım. iki kız ve dildo tarzı aletler vardı
peki ne yapacaktım? düşündüğüm şey ne kadar aptalca değil mi? hayatında
ilk kez böyle bir ortamda bulunan birinin düşünceleri bunlar oluyormuş
demek ki.
ne yapacağımı bilemez haldeyken nazan pis bir gülümsemeyle pantolonumu
indirdi. yazarken bile gülüyorum. o eline mahkum çocuk ikinci kez
blowjob çektirecekti. pantolonumu indirmesine rağmen nazan yalamadı.
arkadaşı gelip yalamaya başladı. nazansa onun vücudunu emiyordu. aslında
ne yalan söyleyeyim onların ki daha tahrik ediciydi. daha önceden bir
tecrübem olduğu anlaşıldı. çünkü bu sefer ilk boşalmam 2-3 dakika kadar
sürdü. ardından kız tekrar yalamaya başladı. nazansa onun vajinasını
emiyordu. bu da kızın arada penisimi ağzından çıkarmasına neden
oluyordu. inleyişleri hardcore pornlardan daha tahrik ediciydi. zaten
bir ilişkide inlemeler daha zevk verir insana. belli bir zaman sonra kız
içine girmemi istedi. üzerime çıktı. üzerimde gidip gelirken nazan onun
göğüslerini yalıyordu. ardından kızın kalçalarına iniyor daha sonra
dudaklarını kızınkilere yapıştırıyordu. bense ciddi anlamda zorlamaya
başlamıştım. zorlamaya başlamamla birlikte inlemeler arttı. kız iyice
kendini kaybetmiş vaziyette tepiniyordu. ve olan oldu kızın kanı oluk
oluk akmaya başladı. oluk oluktan kasıt inanılmaz bir kan akışı değil
elbette. pantolonuma uzanıp mendili çıkardım. buna anlam veremediler.
sapık gibi gözüktüğüme emindim ama umurumda değildi. kızın kanını
mendile sürdükten sonra. giyindim. tuhaf şekilde bana bakıyorlardı.
evden çıkarken inlemeleri koridorun boşluğunda yankılanıyordu.
her zaman ki dostumla yürüyordum. yalnızlığım peşimden sürükleniyordu.
eve doğru giderken tuhaf bir heyecandı içimde ki. söyleneni yapmıştım.
lakin olanlar aklımdan çıkmıyordu. boşa yaşamanın ne demek olduğunu bir
kez daha anlıyordum. hayatta bu kadar garip olaylar varken ben asosyal
bir aptal olarak evde oturuyordum. şimdi yaşamın içindeydim. yaşamın
içinde olduğunu sanan aptallardan daha da içinde. yaşamın bakireliğini
almak için zorluyordum. yaşamın zarını patlatmaktı istediğim. bu
hırsımın başıma bela olmasından korkuyordum.
eve geldiğimde olanları düşündüm yine. ama asıl düşündüğüm bu yaptığıma nasıl tepki verileceğiydi.
okula gittiğimde sınıfın boşalmasını beklemekle geçti zamanım. sınıf
boşaldığında mendili haritanın içine koydum. haritanın içine koyarken
sınıf kapısından ingilizce öğretmeni içeri girdi. bana acır gözlerle
baktı ve tekrar dışarı çıktı. inanılmaz bir heyecandı hissettiğim. ama
bakışlarından buna kafayı takmayacağı belliydi hocanın. hem ne
diyebilirdi ki? alttarafı haritayı kurcalayan bir asalaktım.
sınıfta nazan gözlerini benden kaçırmaya çalışsa da kaçamak bakışlar
attığını görebiliyordum. pek umursayacak halim yoktu onun. sadece
gelecek mesajı düşünüyordum. okuldan çıktığımda yine o tuhaf ikili
gözlerini ayırmıyordu üzerimden. bir iş vardı bunlarda ama ne? ama
anahtar kelime sabırdı. yarını beklemeli notu almalıydım.
akşam 8.
ev yine berbat durumda. annem ve babam kavga ediyorlar. artık duymuyorum
onları. başka biri olacağıma dair yemin ediyorum kendi kendime. bunun
için kötü adam olmak gerekirse kötü adam olurum sorun etmiyorum artık.
okula geldiğimde sınıfta kimsenin olmayışının işimi kolaylaştıracağını
düşünüyorum. ama bir sorun var, ortalıkta harita yok? afallıyorum önce.
sonra sırama geçip ne yapabileceğimi düşünüyorum. sıramın altında bir
not görüyorum. nasıl olduda bunları normal karşılayabiliyorum aklım
almıyor. notu açıyorum: "artık harita yok. deşifre edildi. sana
talimatlarımızı başka bir yolla vereceğiz. nasıl vereceğimizi düşünme.
nasıl olsa eline geçecek notlar. mendili bakire kanıyla haritaya
koyduğunu biliyoruz. ama mendil ortada yok. yine de bu kısmı atlattın.
bizden haber bekle. ve her zaman izlendiğini bil"
Haritanın orada olmayışı bazı tahminlere sürüklüyordu beni. Kim
tarafından mendil bulunmuş olabilirdi? Aklıma gelen tek isim ingilizce
öğretmeniydi. Beni haritanın içine bakarken görmüştü. Ve o acıyarak
bakışları aklımdan silinmiyordu. Ne yapıp edip bulmalıydım kim
tarafından görüldüğümü. Evde düşüncelerim kitlenmiş vaziyetteydi.
Üniversite sınavına girecek bir adamın bu işlerle ilgilenmesi hayatını
bilinmeyene adaması aptallıktı. Ama ben aptal bir ailenin ferdiydim.
Aptal olmaya mahkumdum. Gücü istiyordum. Kendi adaletimi koyacaktım.
ihtiyacım vardı bilinmeyene.
okulda 2. Teneffüs zili çaldığında dışarı çıkıp hava aldım. Herhangi bir
notla karşılaşmamıştım. Gözlerini benim üzerimden ayırmayan ikiliye
ingilizce öğretmeninin bakışları da dahil olmuştu. Yanıma nazan geldi. O
günden beri konuşmamıştık.
- ne yapıyorsun?
+ biraz hava alayım dedim.
- iyi demişsin sınıftan bir yere ayrıldığın yok. Bu arada tuhaf fantezilerin var mı?
+ bunu bana grup seks yapan biri mi soruyor?
- (gülümsedi) evet, bunu grup seks yapan biri haritanın içine bakire kanına bulanmış mendili koyan birine soruyor.
bu hiç aklıma gelmeyen bir ihtimaldi. Nazan beni takip ediyordu. Ve işin
aslını ona anlatmam mümkün değildi. Hem bu kıza ne anlatabilirdim ki?
Yanlış eve girmem dışında kendisiyle muhabbetim dahi olmamıştı.
-ee neden koydun onu oraya?
+benim koyduğumu nereden biliyorsun?
-seni daha önce haritanın çevresinde dolanırken gördüm. Ve o mendil o gün kana buladığın mendil. Hatırlıyorum bunları.
+ canım istedi koydum hepsi bu.
-dürüst olmak gerekirse ciddi anlamda atıyorsun gibi geliyor. Ne amacın
var da onu oraya koyuyorsun? Ayrıca o gün beni takip ettiğini de
biliyorum. Bana ne yapmayı planlıyordun?
+siktir git başımdan be. Yok mu senin taşak geçeceğin adamlar?
- adam gibi konuş. Bu yaptıkların başına patlayabilir.
+neymiş başıma patlayacaklar?
-farkında değilsin di mi? o evde yaşanan herşey kayıtlı.
hassiktir. O an aklımdan tek geçen kelime buydu. Koca bir hassiktir
çektim içimden. Şimdi ne yapacaktım? Birde bu başıma musallat olmuştu.
+ ne yapmamı istiyorsun?
-istediğim soruların cevabını ver.
+özel bir neden yok yaptıklarımda. Hayatıma heyecan kattım sadece.
-o ikisi neden seni izliyor?
+kimsenin beni izlediği yok.
-bal gibi var. Hergün seni izliyorlar görüyorum. Bu arada umarım kendini
değerli zannetmiyorsundur bu konuştuklarımızdan ötürü. Sadece
merakımdan dolayı seninle konuşuyorum. Yoksa çirkin pisliğin tekisin.
(sana kötü davranana öbür yüzünü çevirme yok et)
+her neyse kalkıyorum ben.
-belli bir zaman içinde cevaplarımı alamazsam rezil olacağını bil.
artık iyice çıkmaza girdiğimi anlıyordum. Herşey berbat bir hal
almıştı. Notların arkası kesilmişti. Ve ben berbat bir boşlukta
sallanıyordum. Rezil olmak sorun değildi. Ama bu şekilde rezil olmak?
Bunu istemiyordum. Çıplaklığımı sadece hakeden görmeliydi.
4 gün kadar sonra ve ya 5 tam hatırlamıyorum
iyice ümidimi kaybetmiştim. Bir işte daha çuvalladığımı düşünüyordum.
Yoksulluktan sıyrılamayacaktım. Bu 2 oda bir salon cehennemde bağırış
çağırışların ve sefaletin kucağına oturmuştum.
tarih dersi
-hocam tarihte hiç belli insanların belli kişiler tarafından izlendiği
görülmüş müdür? Ama bu bahsedilen casus veya devlet anlamında değil. Ne
bileyim küçük çeteler örgütler tarzında?
soruyu soran nazan’dı.
-tabi birçok çete veya belli başlı örgütler belli insanları izlerler.
Yanlış bir hatalarını görmemek veya kendilerine ihanet etmediklerini
anlamak için.
-peki tuhaf görevlerle onları sınarlar mı?
-bu tarz örgütler sınamazlar. Lakin masonların bağlılık açısından aşağı
katmanlarda ki insanları bu tarz olaylarla sınadıkları görülmüştür. Daha
doğrusu görüldüğü söylenir. Komplo teorilerinden ibaret bütün bunlar.
cevabı aldığında nazan’ın gülümsemesi kesinlikle ona ait değildi. Gülen tanrı ve şeytan arasında bir varlıktı.
Teneffüsün gelmemesi için bir öğrenci dua eder mi? Ediyormuş. Hemde bu
kişi deist olsa bile. Ama kaçınılmaz olan gerçekleşecekti elbette.
teneffüs zili çaldığında dışarı çıktım. Her zaman dışarıda oturduğum bir
yer vardır. Demir parmaklıkların altında bulunan beton yığınına
otururum. Yerden 40 cm kadar yüksekte olan bu yerde her zaman rutin
haline getirdiğim bir şey vardır. Elimi betonun yığının altlık tarzında
ki kısmına koyarım. Sıra da otururken uçlarını iki elle kavramak gibi.
Ve nihayet beklediğim nota eriştim. not buraya konulmuştu. küçük bölme
tarzında ki yerde duruyordu.
“sana verdiğimiz nasihati bilmiyor musun? illa notla belirtmeyiz. Bazen sigara dahi bir nottur sana.”
ne anlama geldiğini anlamamıştım. Düşünmeye fırsat vermeden nazan geldi yanıma.
-ee hala bu oyunu sürdürüyor muyuz? Uzun zamandır istediğim cevapları
vermedin. He ben demin o cevapları aldım aslında ama senin ağzından da
duymak isterim.
+bunları yarın konuşsak olur mu?
- tamam nasıl istersen.
yakamı bıraktı. Ama yarına kadar bir şey bulmalıydım. Peki notta yazan
ne demek istiyordu. “sigara dahi bir nottur. Sigara. Sigara” taşlar
yerine oturmaya başlamıştı.
2 gün önce
yağmurda dışarı çıkmamın anlamı neydi sanki. Bu romantizm
dallamalıklarından nefret ediyorum. Ama yürümeye devam ediyordum bir
yandan. Yürürken bir adam kesti düşüncelerimi.
- sigaran var mı?
+hayır kullanmıyorum
-çok fazla düşünüyorsun.
+ hehe. O kadar belli oluyor mu?
- evet fazlasıyla. Bende bir zamanlar bu kadar düşünürdüm.
+neden?
-birinin yoluma taş koyacağından emindim. Bir sırrım vardı onda. Açığa
çıkarmamak için tehdit ediyordu. Ardından daha büyük bir sırrıma erişti.
iş içinden çıkılmaz hale geldi?
-sen ne yaptın peki?
+eğer biri seni zirveye giden yolda engellerse o kişiyi ya bu işe dahil etmelisin ya da yok etmeli.
-bu kadar kolay mıydı?
+çok zordu. Ama yaptım.
-dahil mi ettin yoksa?
+dahil etmek zordur. Başarırsan iyi olur ama yok etmek kesin çözümdür.
-yok ettin yani?
+hayır unutmasını sağladım.
2 gün sonra
unutturamazdım. Geriye iki seçenek kalıyordu.
bütün gece gözüme uyku girmedi. inanılmaz zeki biri değildim ki onu
oyuna getirip işin içinden çıkmasını sağlayayım. Unutturamazdım da.
Olaya dahil olmalıydı. Mecburdum buna.
ertesi sabah okulda Nazan direk yanıma geldi. Ona başımdan geçenleri
anlatmak durumunda kaldım. Önce şaşırdı ama ardından kendi de bir
şekilde bu olayların içinde olduğu için inanması uzun sürmedi. Ama beni
afallatan cümleyi o zaman ağzından çıkardı:
-üzgünüm ama o video yayınlanacak. Ayrıca bu anlattıklarını okul
gazetesinde okuyacaksın. Senin gibi asalaklar rezil edilmeye mahkum.
1 dakika boyunca kahkaha attım. Bir insan bu kadar mı işi batırabilirdi?
Şimdi bittiğimin resmiydi. Video tamam da ya başımdan geçenler? Bu kıza
güvenmek hataydı. Ama şimdi ne yapacaktım?
1 gün sonra
sınıfa girdiğimde haritanın tekrar sınıfa asılı olduğunu görüyorum. Bu
sefer asıl olan dünya haritası. israil’in üzerinde bir ok var. Okun
üzerinde 1776 notu düşülmüş. Sırama geçiyorum. Sıramın altına yine bir
not koyulmuş:
“güveneceğin insanları doğru seç. Her zaman birilerini susturamayız.
Şansın devam ediyor. Yapman gereken okulda bizim adımızı kötüleyen
kişiye imzanı bırakmak. imzanın anlamı kandır. Ve kan akmalı”
sınıftan içeriye Nazan giriyor. ilk defa bu kadar bakımsız görüyorum onu. Yanıma geliyor.
-özür dilerim. Bir daha seninle konuşmayacağım. Güvendesin emin ol.
şaşırmıyorum. Ama anlıyorum. Tahmin edilenden daha güçlü insanlarla birlikteyim.
sınıfa bir çocuk giriyor. nazanın yanına gidip "geçmiş olsun kardeşin sakatlanmış"
- evet, diyor nazan. neyse ki biraz önce iyileşti.
üniversite sınavına çalışmayan biri olarak tek güvencem bilinmeyen.
Peşinden sürüklenmeliyim . buna mecburum. Peki kim masonluk aleyhinde
vaazlar veriyor? Bunu bilmiyorum.
ders: ingilizce
eskiden de dikkat ettiğim bir hocaydı ingilizce hocası. Ama bakışları
artık iyice ona karşı ilgili olmama neden oluyordu. Onunla ilgili bir
şeyler olduğundan emindim. Lakin bunun adını koyamıyordum. Sınıfta
kendisi hakkında her laf edilirdi. Yeri gelir ne orospuluğu kalırdı ne
rahibeliği. Tuhaf bir ilgi vardı ona. Güzelliği bunda önemli bir
etkendi. Sınıfın şebeklerinden biri söz aldı:
-hocam hiç manken falan olmayı düşünmediniz mi? Ne yapacaksınız öğretmen maaşıyla?
+ben iyiyim böyle. Öğretmen maaşı dışında para kazanıyorum zaten.
-ne yapıyorsunuz hocam?
+çevirmenlik. Hayatın anlamını çeviriyorum.
- hehe iyimiş hocam.
hayatın anlamını çevirmek? Bunu söylerken bana bakması. Rastlantı
olmadığı aşikardı. Teneffüs zili çaldığında yine hava almaya çıktım.
Mallıkla standart arasında bir yaşam belirtisi gösteriyordum. Hava almak
dışında okulda pek bir eylemde bulunmuyordum. ingilizce hocası yanıma
geldi.
-neden hep burada duruyorsun?
+seviyorum burayı
-hayatın anlamı nedir bilir misin?
+hayatın anlamı diye bir şey yok. Güçlü olmak ve zayıf olmak var. Ben güçlü olmak istiyorum sadece.
-güçlü olma yolunda her şey kaybedilir. Buna insanlıkta dahildir. Yapman
gereken gücün yıldızına oturmak değil onu yakmaktır. O zaman güçlü
olursun. Ne yaptığını biliyorum. O ahlakı yok etme uğraşında ki
adamlarla birlikte olmamalısın. Onlar pislikten başka bir şey değil.
gerisini duymadım. imzamı atacağım kadın buydu. Midene öküz oturuyormuş bunu anladım.
-hocam anlamıyorsunuz. Siz sefaletin ne olduğunu bilemezsiniz. Şu okulda
yiyecek alamamanın ne demek olduğunu veya bir sinek gibi ölecek olmanın
ne demek olduğunu bilemezsiniz.
güldü ve gitti.
okul çıkışında 15 dakika kadar bekledim onu. Kapıda gözüktüğünde takibe
başladım. Uzun bir süre yürüdükten sonra evine vardı. Arkasından
apartman kapısından girdim. ikinci katta oturuyordu. Merdivenin başında
bekleyip ne yapacağımı düşündüm. Belki de yarın sabah burada beklemeli
bunu halletmeliydim. Apartmanda yankılanan sesle ürperdim.
“içeri gel”
beni çağırdı. Ve arkasından evine girdim.
- ne yapacaksın bana?
+bilmi….
-ben biliyorum. Senin için kolaylaştırmamı ister misin?
+ne istediğimi bilmiyorsun.
gömleğini çıkarıp sırtını döndü.
3 yıl önce
“hocanın ağzından”
sefaleti gördün mü? 1 oda da yaşamayı. Baba tarafından tacize uğramayı.
Ben gördüm. Hiç yapacak bir şeyin kalmadığı için köle olmayı seçtin mi?
Ben seçtim.
o iki kişi. Beni takip ediyorlardı. Nedenini bilmiyordum. Ama takip ediyorlardı. Birgün yanıma geldiler.
-kaybedecek bir şeyin olduğunu düşünüyor musun?
+kaybedecek bir şeyim olmadığını biliyorum.
-ama bizi izlersen kazanacakların var.
onları izledim. Gözüm bağlı bir şekilde onları izledim. Seks kölesi olmanın ne demek olduğunu öğrendim.
sırtı. inanmamak istedim. bu yaralarla kaplı yıldız işaretine inanmamak
isterdim. bu güzel vücudun bu şekilde damgalanışını görmemek isterdim.
ama görmüştüm.
-hocam sırtın?
+ bu benim azad edilişim. Bu işaret benim onlardan kurtuluşum.
-onlardan kurtuluş olmadığını biliyorum.
+bahsettiğim kurtuluş temelli değil. Ben artık aracıyım. Senin gibiler
benimle sınanır. imzanı atarsın ve bir sonraki seviyeye geçersin. Burada
öğreneceğin bir şey daha var. O iki kişi seninle aynı yaşta gösteriyor
biliyorum. Ama değiller. Ve neden fark edilmediklerini bilmek istersen.
Okulun kadrosunun neden bu kadar çok sık değişiğini anlarsın.
imzamı atıp oradan çıktım. Neydi bu şimdi? Artık içten içe soğumuştum
buradan. Gücü istemiyordum artık. Ama sokağa çıktığımda o ikisi yine
oradaydı. Yanıma geldiler.
-hala istiyor musun?
+emin değilim.
-bence eminsin.
+evet girmek istemiyorum.
-ama çıkış yok bunu bilmeliydin.
+biliyordum.
-3gün sonra buradan alınacaksın.
2 gün sonra
ingilizce hocasının kapısını çaldım. Kapıyı açtı. Hızlı bir şekilde beni içeri aldı.
-neden buraya geldin?
+hocam girmek istemiyorum bana yardım etmelisiniz.
-böyle bir seçeneğin yok.
+lütfen bana yardım edin bu olanları kimseye anlatmam.
-senin burada olduğunu biliyorlar.
+biliyorum ama bir çare olmalı.
-bir çare yok. Kendini avutmalısın. Hayat bir düştür.
hayat bir düştür. Değildi işte. Ben bitiyordum. Olsa olsa kabustu bu. Asosyal ve sefalete özlem duyulur mu? ilk defa duydum.
5 saat önce
yolda düşünceli bir şekilde yürüyorum. Kaybedişlerim boyumu aştı.
yolda ki dilenciyi görüyorum. Sadaka istemiyor. Gözlerime bakıyor. Yaklaş diyor. Yaklaşıyorum.
-istediğin düşse onu yakalamasın.
anlamıyorum.
5 saat sonra
hocanın söylediklerini daha önce duyduğumu hatırladım. Neydi bu söylenenler.
1 gün sonra
kabusa gidiyorum. Hissediyorum. Araba yanaşıyor. Son kez hocayla göz gözeyim. Gözlerim bağlanıyor. Yaşam bir kabustur
kolonlar ve damalı zemin. Bu kadarını biliyordum şaşırmadım. Tuhaf olan
neden bir grup maskeli bir grubun ise maskesiz olduğuydu.
bu berbat zemin ve insanlar sonum gibiydi. Etrafımızı çevreleyen maskeli
insan yığınına karşın ben ve yanımda 10 kadar kişi maskesi-siz.
Önümüzde bir adam var. konuşmaya başladı:
“ hiç zirveyi tattınız mı? Bilinmeyeni arzuladınız mı? Ve onu bulup
sevmediniz mi? Siz kaybedişlerin çocuklarısınız. Hepinizin ortak
özelliğini bilmek ister misiniz? Korktunuz. Hepiniz bunu sefaletten
kaçış yolu olarak ararken arzuladınız. Ve şimdi eski hayatınıza geri
dönmek istiyorsunuz? Araştırdığınız gibi değilmiş şimdi anladınız. O
kendini deşifre eden aptallar sürüsü gerçekten bizden değilmiş fark
ediyorsunuz. Ölümü özlediniz mi? Hayır egolarınıza ve hırslarınıza yenik
düştünüz. Hayat gerçeğin ta kendisidir. Ve 10’unuz içinden bir kurban
verecek. Diğerleri ise düşün tadını çıkaracak”
yanımda ki bir kişi ağlamaya başladı. Hiç durmadan tekrarlıyordum “yaşam bir düştür”
üstlerimizi çıkarmamız isteniyor. Hepimiz çırılçıplak vaziyette
kalıyoruz. Hepimizin bir özelliği var. Bunu anlıyoruz. Sefalet ve korku.
tekrar konuşmaya başlıyor adam:
“sefalet. Zirve için en önemli adımdır. Zirveyi arzulayan sefaletten
çıkar. Etrafınıza bakın. Bu maskeli adamların içinde sefaletten zirveye
erişen adamlar var. Peki ya siz? Onların göze aldıklarını alabilecek
misiniz? Hayır. Sanmıyorum.
siz aşağı tabaka da olmak için doğdunuz. Ve birinizin kanı ölüme akacak.
Diğerleriniz ise ne olduğunu gözlerini açtığında anlayacak. Burada
olmanızın tek sebebi o aptal oyunlarınız. Bir daha bunları hayatınıza
dahil etmeyeceksiniz. Nerede olduğunuzu istesenizde
hatırlamayacaksınız. Hatırlayan kişi ise farklı bir kabusa uyanacak. Ve
kurban olacak kişi çoktan seçildi bile”
ağlayan çocuğa cellat yaklaşıyor. Elindekini indirişini hatırlıyorum.
1 gün sonra
gözlerimi açıyorum. Cellatı hatırlıyorum. Tekrarlıyorum: “hayat bir düştür.”
1 ay uyumuşum gibi hissediyorum. Yataktan kalkıp tuvalete gidiyorum.
Kordiorda aptalca dolanıyorum. Saat sabah 11 sıraları. Annem ve babam
ölmüş dahi olabilirler buna şaşırmam. Bu ihtimal olabilirde çünkü
ortalıklarda yoklar. Kapı çalıyor. Açıyorum. Gelen şule. Uzun zamandır
görüşmüyorduk.
-hiç sormuyorsun ne oldu, o günden beri neden aramadın?
+işlerim vardı biraz.
-işin mi vardı? Bilirim o işleri. Dün gece bu eve bir kızla geldiğini gördüm. O değilde neden aptal aptal sırıtıyordun?
+aptal aptal sırıtıyor muydum?
-evet kendinden geçmiş gibiydin içki falan mı içtin?
+eee.. evet galiba ben bile hatırlamıyorum.
-(güldü)
+içeri gel istersen?
-olur
içeri girdik girmesine de dün gece eve nasıl bu şekilde gelmiştim.
Ayrıca şule ile ne konuşacaktım ki? Yine sessizliği bozan oydu.
-okul falan nasıl gidiyor?
+iyi fena değil.
-ne oldu sana ya güzel değil miydi yaptığımız?
+yoo çok güzeldi. Kafam bu sıralar biraz karışıkta.
-istersen karışıklığını alırım kafanın.
bu sefer ben güldüm. Gülerken harekete geçmişti zaten. Bende istiyordum
onunla yatmayı ilk adımı onun atması iyi oldu. Üzerinde o gün giydiği
pijama vardı. “nasıl bir fakir lan bu kız” demeyin. Hergün farklı pijama
giyen kişi yoktur herhalde. Tuhaf ama ben pijamalı kızları severim.
Özellikle teen porn larda hep pijamalıları ararım, zevk işte.
önce pijamasını çıkarıyor. Kalçaları ve bacakları ciddi anlamda sağlam.
Bacak boyu da ortalama bir türk kızından daha uzun. Anlamadığım şey
blowjob’ı nasıl bu kadar profesyonel ce yapıyor. Başkalarıyla yattığı
çok açık. Bu durumu kabulleniyorum. Pijamasını çıkardıktan sonra
penisimi ağzına alıyor. ileri geri gidiyor. Bunu yaparken gözlerime
bakıyor. Ardından ayağa kalkıyor. Üstünü çıkarıyorum. Ardından
sütyeninin. Göğüsleri bir ferre yıldızı edasında olmasa da diri ve
olgun. Tabi kendi yaşı gerektiğince. Külodunu çıkarıyorum. “sende yala”
diyor. Yatıyorum vajinasına. Elleriyle kafamı bastırıyor. inlemeleri
her geçen saniye artıyor. Bacaklarında kasılmalar başlıyor. Vücudunu
havaya kaldırıp iniyor. inlemeler çığlığa dönüşecek vaziyetteyken içine
giriyorum. Her içine girişimde başka bir dünya sanki önümde açılan.
Giderek daha zorluyorum. Ellerini kalçalarıma dayıyor. Tuhaf bir silüet
beliriyor karşımda. Ne olduğuna anlam veremiyorum. Tuhaf bir varlık.
Vücudum sekse devam ediyor ama bilincim kayıp. Bembeyaz bir zemindeyim.
Çirkin bir yaratık geliyor yanıma.
“kabusun başladı” diyor. Anlamıyorum.
“aaaaahhhh” şule’nin çığlığı geri döndürüyor beni. Daha da hızlanıyorum.
Şule’yi yok etmek istercesine içindeyim. Zorlayıp vücudumun onun
vücuduna karışmasını istiyorum. Ardından patlıyorum içine. Hamile de
kalabilir ama duygusuzluğum bunu da umursamama yol açıyor.
üzerini giyip yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra gidiyor şule. Bende dışarıda dolanmak için üzerimi giyip dışarı çıkıyorum.
hafiften yağmur çiseliyor. Yürümeye devam ederken insanlara bakıyorum.
Güldükleri şeyler, konuştukları.. embesil tanımının vücut bulmuş halleri
hepsi. Bir adama çarpıyorum. Sigaran var mı diye soruyor muzip bir
sırıtmayla. Bu o adam. Daha önce bana mesaj veren:
-yok kullanmıyorum
+evet kullanmıyorsun. Cellatı hatırlıyorsun değil mi?
cevap vermiyorum. Ama hatırlıyorum elbette.
+hatırladığını biliyorum. Unutamazsın artık. 10 kişiden biri kurban
diğeri lanetli olacaktı. Sen lanetli olansın. Diğer 8 ‘i ise kaldıkları
yerden devam ediyorlar hayata. Ne sandın masonluğu? O vikipedi de yazan
kardeşlik eşitlik saçmalıkları mı? Hayır değil. Lavey’i düşün. Lavey’i
merhametli ve iyi biri olarak farz etsen masonlar yine bu tanıma
gelemez. Artık lanetlisin. Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?
-hayır bilmiyorum
+bir anda gözlerin kararacak. Geldiğin yeri bileceksin ama nasıl geldiğini bilemeyeceksin. Artık git .
4 gün sonra
son ders saatindeyim. Ders matematik. Zaten anladığım bir ders değildir.
Ha anlamak için çaba sarf etmiyorum ama etsemde bir gauss etmeyeğim
elbette. Herkes harıl harıl test çözerken ben ayağımı boka batırmış
vaziyette ilerliyorum. Teneffüslerde o ikili artık yerini sadece kıza
bıraktı. Beni izleyen bir tek o kaldı. Diğer çocuğa ne olduğunu
bilmiyorum.
okul çıkışında şu gözün kapanacak saçmalığının gerçek olduğunu
anlıyorum. Bir odanın içerisindeyim. Yanımda beni takip eden kız var.
ilk defa onunla bu kadar yakınım.
-giy şunları.
diyor. Bahsettiği aptal bir takım elbise.
+giymeme ihtimalim yok mu?
- elbette yok. Hadi çabuk ol.
+yok mu giyinebileceğim bir yer?
-burada giyin işte.
gözünün önünde soyunup giyiniyorum. Pek siklediği yok bu durumu. Odada tuhaf tablolar var. Genelde mitolojik varlıklar.
-ee şimdi ne yapacağız, diye soruyorum.
+tak şunu.
“tak” diye verdiği şey bir maske. Kendisinin önünde de bir maske var.
Maskelerin temel özelliği tuhaf duyguları sembolize etmesi. Benimki
hüzünlü bir varlığı çağrıştırırken onun maskesi daha kararlı bir varlığı
anımsatıyordu. Ardından kız bana dönüp:
-gideceğimiz yerde sadece beni takip et. Sakın benden izinsiz bir yere ayrılma. Sadece peşimde ol.
+peki tamam da bizim işlevimiz ne? ne yapacağız, hem yanında ki diğer çocuğa ne oldu?
-biz aptalca ortalarda geziniriz. Ne demek istediğimi gidince anlarsın.
odanın dışına çıktığımızda 2 kişi gözlerimizi bağlıyor. Arabalara
bindirilip bir evin önüne getiriliyoruz. Sıradan bir ev değil. Şato
misali ciddi anlamda büyük ve çok katlı bir ev. Ama bunu dışarıdan
bakarak anlamıyorum. içeri girdiğimde anlıyorum. Çünkü evin içine girene
kadar gözlerimiz bağlı vaziyetteyiz. Ardından maskelerimiz yüzlerimizde
evin içinde dolanıyoruz. Çok sayıda insan var lakin bizden farklı
olarak yüzleri maskesiz. Sohbet edip gülüşüyorlar. Biz onların yanına
alınmıyoruz. Kapının başında durup gelenleri selamlıyoruz. Gördüklerim
sadece kapının önünden içeriye bakmakla sınırlı. Kıza dönüp:
-neden sadece biz maskeliyiz? Diye soruyorum.
+biz önemsiziz. Ve lanetli.
-lanetli mi? Sen de mi?
+evet
belli bir süre bekledikten sonra kapıları kapatıyoruz. Dış dünyadan
soyutlanmış bir vaziyette farklı bir dünyanın içine giriyoruz.
Gelenlerin hepsi kodaman. Toplumun üst sınıfında yer alan kişiler.
Yaşları 30 ile 65 arasında değişiyor. Bunu tahminen söylüyorum. Bizim
baktığımız kapının dışında evin içindeki kapılara bakan kişiler yine
bizim gibi maskeli. Onlarında lanetli olarak nitelendirildiğini
duyuyorum kızdan. Hepimiz bir ortak noktası daha var. Yaşlarımız genç .
kız kendisini takip etmemi söylüyor. Yine bizim gibi maskelilerle
birlikte farklı odalara alınıyoruz. Herkes bu odalara gelip bizim
önümüzde duran maskelerden alıp yüzüne takıyor. Olayın bundan sonrasında
herkes maskeli. herkes maskesini aldıktan sonra bizde bazılarımız üst
balkondan bazılarımız ise aşağıda olayların içine dahil olmadan
izliyoruz neler olacağını. Daha önce bize vaaz veren adam yine çıkıyor
ortaya sesinden tanıyorum onu. Etraf ölüm sessizliğinde. Yüzden fazla
insan yığını geniş salonun ortasını çevreler vaziyette olayı izliyor.
Bir kısım insanda bunu balkondan izlemekte. Ardından daha önceden beni
lanetleyen adamın daha yüksek rütbeli olduğunu düşündüğüm bir adamı
davet edişini duyuyorum. Bu gelen adam odanın ortasına geçip duruyor.
Ardından ibranice olduğunu düşündüğüm duaları veya ona benzer sözleri
sarf ediyor. Maskeli insanlar onu dinlerken odaya maskesiz bir insan
yığını yanaşıyor. Sayıları 15-20 kadar olan bu kişiler yüksek rütbeli
olan adamın yanına yaklaşıyor. O adam bunları vaftize benzer bir
yöntemle kutsuyor. Veya ona benzer bir şey yapıyor. Bu adamlar sonradan
öğrendiğime göre bu topluluğa katılmak isteyen zengin iş adamları veya
yine farklı işlerde çalışan enseli kişiler.
ardından odaya bir kız alınıyor. Yüzünde maske olan bu kız genç yaşta.
Yanımda ki kız onun bakire olduğunu belirtiyor. Topluma yeni katılan
maskesizlerden birine hediye ediliyor kız. Onu elinden tutup yukarıya
çıkarıyor.
ardından yaşananlar bize gösterilmiyor. Sırtımızı dönmemiz isteniyor.
Aslında istenmiyor lakin yanımda ki tecrübeli kişiler bir zaman sonra
sırtlarını dönüyor. Bende onlara katılıyorum. Evin içinde kadın ve erkek
inlemeleri düşüncelerimizi bastırıyor.
arabayla bırakılıyoruz. Gözlerimizin bağı çözüldüğünde kıza soracak bir
şey aklıma gelmiyor. Bütün bu olanlar hiç tahmin ettiğim gibi değildi.
Ben zirveye çıkmak isterken bir lanetli olarak olduğum yerde
sayıklayacaktım. Bir kez daha güçlülerin altında ezilmeye mahkumdum. En
azında aklı karşısında ki kadını yatağa atmak için ergenliğin dibine
vuran adamlardan üstündüm bununla az da olsa avunuyorum. Kıza dönüp
adını soruyorum:
-boşver , diyor.
+sana nasıl hitap edeceğim.
-ben sana hitap etmiyorum.
+olsun ben buna alışık değilim.
-iyi o zaman adımı sen belirle.
+söyle işte adını.
-gerçek adlar bilinmese hepimiz için iyi olur. Ama sen yine de bana matilda de.
+neden?
-sevdiğim bir film karakterinin adı. Bu arada bu zarfı al. Yine görüşeceğiz. Ve okulda yanıma yaklaşma.
zarfı alıp evime doğru yürüyorum. Eve gelip zarfı açıyorum. Ciddi
anlamda iyi sayılabilecek bir para var. Gülümseme yerleşiyor suratıma.
Hayatım boyunca mutlu olduğum ender anlardan birini yaşıyorum. Olanları
düşünmemeye çalışıyorum ama o kızın hediyelik eşya gibi verilmesi evde
yankılanan inlemeler. Gerçekten uzaklaştırıyor beni. Yine de mutluyum.
Param var artık.
aldığım parayla saçma sapan şeyler alıyorum. Hayatımda çok fazla paraya
sahip olmamıştım. Bu nedenle nasıl kullanılacağını bilmeyen bir adam
olduğum rahatlıkla anlaşılıyordu. Zarfın içinde 5 binlik bir tomar
vardı. Parayı aldığım ertesi gün bin lira kadar harcamıştım. Ne
yaptığımı sorarsanız emin olun bilmiyorum. Paraya önem vermiyordum. Hiç
parası olmayan bir adamın vermediği bir önemdi bu. Hiç yoktu ki daha
önce; önemin ne olduğundan bihaberdim. Şule ile görüşmüyordum. Hocayı
görmeye bir daha gitmemiştim. Tek istediğim yine o katıldığım balo
tarzı yere gitmekti.
1 gün sonra
okulda teneffüste ingilizce hocası yanıma geldi. Param vardı ama hala
okula geliyordum. Uzun alışkanlıklar kolay kolay bırakılamıyordu. Hem
okul önemliydi ama üniversite konusunda iş muallaktı. Hoca yanıma gelip
konuşmaya başladı.
-lanetlisin değil mi?
+ evet
-böyle olacağı başından belliydi.
+ sorun değil eski hayatımdan daha iyi durumdayım.
-şimdilik öyle düşünüyorsun. Bir yerden sonra egona hakim olamayacaksın.
+bence yanılıyorsunuz. Şikayetçi değilim durumumdan.
-lanetliler başta durumlarından memnundurlar. Ama diğerlerinden daha
eksik göründüklerini düşündüklerinde nefretleri birikir. Bak seni takip
eden kız neden mutsuz görünüyor?
+bence yapısı öyle.
-hayır. Artık buna tahammül edemiyor. Yükselmek istiyor. Sende ona
benzeyeceksin. Belki bu durumunu anladıklarında sana bir köle verecekler
oyalanman için. Ama bu nefretini dizginlemeyecek.
hoca yanımdan ayrıldığında dedikleri üzerine fazla düşünmedim. Mutluydum
gerisi önemsizdi. Hem cebinde parası olan bir sefilin bu durumdan neden
egoları nedeniyle şikayet etmesi gibi bir olasılık olsundu ki? iyiydim
böyle, kim ne derse desin.
3 gün sonra
mathilda onu takip etmemi istiyor. Okuldan sonra birlikte yürümeye
başlıyoruz. Bizi bekleyen araca yönelip gözlerimizin bağlanmasını
izliyoruz. Gözlerimizin bağının açıldığı yerde bir adam karşılıyor bizi.
Harabeden bozma bu yapıda ne aradığımızı merak ediyorum. Benim yerime
mathildayla konuşmayı uygun buluyor. Etrafıma bakıyorum ama nerde
olabileceğimize dair en ufak bir fikrim yok. Mathilda yanıma geliyor.
Tekrar arabaya biniyoruz. Arabadan indiğimizde mathildaya ne olduğunu
soruyorum.
+birinin bize ihanet etme olasılığı var, belli bir süre için “göz” üz.
ertesi gün
saat akşam 7 gibi takip edeceğimiz adamın iş yerine geldik. Mathilda’nın
söylediğine göre her zaman işten sonra gittiği bir bar varmış. Şu ana
kadar olanlar tamam da bu takip meselesi çok aptalca geldi gözüme. Bir
insan neden bunca zenginliği bırakmaya çalışsın ki? ilk sefer bende
caymıştım ama para kazandıktan sonra bu işte caymak bir yana giderek
daha çok içine giriyordum. Yine de denileni yapmalıydık . aslına
bakarsanız iş şu şekilde yürüyordu. Mathilda adamı ben mathilda yı takip
ediyordumç pek birşeyden anladığım yok. Ha anlamaya çalışmaya da
meyilli değildim. Fikir yürütmek dışında hırslı bir konumda olduğum
söylenemezdi. Bunun nedeni zaten lanetlilerin yükselemeyecek oluşundan
ötürüydü.
beklediğimiz adam işyerinden çıktı. Onu takip etmeye başladık. Gittiği
bar işyerine fazla uzak olmayan bir yerdi. Yürüme mesafesiyle 10 dakika
kadar olan bu yere yaya bir şekilde gidiyordu. Tuhafıma giden dış
görünüştü. Biri bu adamın bana o maskeli heriflerden biri olduğunu
söylese inanmazdım. Hiçbir yönüyle mason olduğunu belli etmiyordu.
Aslında sorun şuydu, bir mason mason olduğunu nasıl belli ederdi ki?
Bardan çok gece kulübünü andıran bir yere girdik. ikisinin arasında fark
var mı bilmiyorum ama içeride ki kişilerden “biz şu gece kulübündeyiz”
tarzında şeyler duydum.
adamı takip etmeye devam ediyorduk. Bir viski aldı. Şişe ve bardağını
alıp masalardan birine yöneldi. içerisi inanılmaz gürültülüydü. Dans
edeninden yiyişenine, tartışanından sarhoşuna her kesimden insan vardı.
Mathilda ikimize portakal suyu aldı. Hayatımda hiç alkol almayışımı
burada bile sürdürüyorsam başka yerde sürdüremezdim. Nitekim hala alkol
almadım. Mathilda ile takip ettiğimiz adamın çaprazında bir masaya
oturduk. Mathilda gözlerini ondan ayırmazken ben kızlara bakıyordum.
Mathilda’ya güveniyordum. Bu güven zebaninin şeytana güvenini
andırıyordu. Bulunduğumuz yer adaletsizliğin kanıtıydı. Bu insanların
hiçbiri giydikleri kıyafetleri sonuna kadar dolu cüzdanları
haketmiyordu. Hakedenler açlıktan ölürken bu düşünce fakirleri haatın
tadını çıkarıyorlardı. Bu düşünceler içinde sallanırken mathilda beni
dürttü. Takip ettiğimiz kişi ayağa kalkmıştı. Biz de peşi sıra onu
takibe başladık. Erkekler tuvaletine girince mathilda dışarıda kaldı ben
içeri girdim. Kabinlerden birine girdi. Bense girdiği kabinin
yanındakine. Adam ağlamaya başladı. ilk önce ağladığını düşünmedim ama
hıçkırıkları gittikçe artıyordu. Kendi kendine söylenmeye başladı
“biliyorum beni takip ediyorlar biliyorum” bunları söylerken bir yandan
da ağlıyordu. Viski şişesi yanındaydı. Her yudum aldığında viskinin
boğazında geçişini duyuyordum. Her yudumda ağlayışları artıyordu. Tekrar
söylenmeye başladı “çıkmak istiyorum yardım et allah’ım hata ettim”
şaşkınlığım yerini meraka bırakmıştı neden bunları söylüyordu
anlamıyordum.
ardından tuvaletten çıkıp tekrar masasına döndü. Mathilda ile bende masamıza döndük. Mathilda söze başladı:
+var mı önemli bir şey?
-adam içeride ağlamaya başladı.
+ağladı mı?
-evet ağladı. Pişman olduğundan bahsediyordu.
+çok iyi bir şey yakaladın.
ardından telefona sarıldı. Elinde telefonla tuvalete gitti. Geldiğinde yüzünde bir gülümseme hakimdi.
-gücün ne olduğunu yarın anlayacaksın. Dedi.
ardından takip ettiğimiz adam tekrar tuvalete gitti. Ve yine biz
peşindeydik. ikimizin yanına bir üçüncü kişi takılmıştı. Nereden
geldiğini anlayamıyordum. “Mathilda bizim işimiz bitti. “ dedi geri
dönebiliriz . ve yine bir zarf verdi elime. Bir tomar para daha. içeri
giren adamın belinde silah olduğunu görmüştüm. Ama bunu yapması aptalca
geldi. Onu öldürdüğünde bu cinayet şüphe çekecekti.
ertesi gün
okuldan sonra elinde gazeteyle mathilda yanıma geldi. 3. Sayfayı açtı. yazan şuydu.
“iş adamı x.x. alkol komasına girip öldü.”
güç buydu. güce hakim olmak buydu. basın ve medyayı elinde tutmak buydu.
onlar istediğini yaptırır istediğine engel olur. burada herşeyini
yazsanız yine de size birşey yapmazlar. çünkü onlar bunun onların lehine
olduğunu biliyor. ne sanıyorsunuz bu anlatılanların onların imajını
zedelediğini mi? elbette hayır. bazılarınızın hayattan beklentisi
kalmadığı için onlara katılmak isteyeceğinden eminim.
veya sikkofield'ın onları kötü gösterdiğini mi sanıyorsunuz? sikkofield
bilinçlendiriyor insanları fakat onun yazdıkları birçok insanı da
onların lehine çeviriyor. insanlar bilinmeyeni istiyor. sahip
olamadıklarına sahip olmak istiyor. insan sosyolojik açıdan faşist bir
varlıktır. bunu sağlayan kendisi değil çevredir. çevre onun bir şekilde
faşist ve bencil bir kimliğe bürünmesine neden olur. sadece siz kazanmak
istersiniz. yeri gelir akrabalar düşman yeri gelir ebeveynleriniz
yolunuza taş olur. herşeyden bıkarsınız işte o anda bilinmeyen o "göz"
tarafından ele geçirilmek istersiniz. çünkü kaybedecek birşeyiniz
yoktur.
gazeteyi gördükten sonra iyice afalladım. mathilda bana bakıp gülümsüyordu.
+ paranı neye harcıyorsun? bu arada diye sordu.
-bilmem duruyor öyle evde.
+para her kapıyı açar biliyorsundur. ne bilim kadınlar, uyuşturucu herşey. istediğin zaman bunları senin için ayarlayabilirim.
-gerek yok teşekkürler.
+aklında bulunsun. bu arada bir süre daha göz olarak devam edeceğiz. benden haber bekle saati söyleyeceğim.
akşam 8:30
mathildayla tekrar göz olarak caddedeyiz. popüler bir cadde bu sefer
bulunduğumuz yer. istiklal'deyiz. takip için en iyi yer. kalabalık
dikkat çekmemek için en iyi yöntemdir. mathilda bir kaç bilgi veriyor
adamla ilgili:
-bu sefer ki adam bir gazeteci. kardeşlik için çok önemli işlere imza
attı. son dönemlerde kafasının karışık olduğu belirtiliyor.
+herkes böyleyse nasıl kardeşlik bir arada kalıyor. neden herkes bir yerden sonra inancını kaybediyor?
-vicdan kavramı materyalistler için dahi geçerlidir. bu adamların hepsi
kendinden 10 lar'ca yaş küçük kadınlarla beraber oldu. adaletsizliği
kendileri için kullandı. ve adaleti yok etti. biz de yok ediyoruz. sende
ediyorsun. bende. bir yerden sonra çatlaklar oluşabilir. çatlaklar en
az lanetlilerde görülür. bu yüzden onlara göre daha güvenilirizdir
rütbeliler düzeyinde. ama yükselemeyiz. sorun bu.
aradığımız adam çıkıyor. bir kafeye giriyor. bilinen bir yer starbaks.
kahvesini alıp masaya oturuyor. yine bizde öyle. hiç bir kahvenin ismini
bilmemeden ötürü mathilda benim için seçim yapıyor.
15 dakika sonra
gazetecinin karşısına oturan kişiyi tanıyoruz.
ingilizce öğretmenim. diğer bir deyişle eski bir seks kölesi.
ingilizce öğretmeninin bizi görme olanağı imkansız. önümüzde onu
görmemizi engelleyen bir blok var. takip burada tıkanıyor. sadece
hareketlerini gözlemleyebiliriz. çünkü hoca bizi tanıyor.
hoca harıl harıl birşeyler anlatıyor. gazeteci bunların notunu alıyor. mathilda önemli bir bilgiyi benimle paylaşıyor:
-gazeteci hiç ayinlere veya balolara katılmadı.
ne demek istediğini anlıyorum. eğer katılmadıysa olanları bilemez tam
anlamıyla. ama hoca herşeyi biliyor. ve ona anlatırsa iş tehlikeye
girer. çünkü kafası karışık bir adam kafasını karıştıran şeyin
istediklerini yapar. vicdan en cesaret verici uyuşturuculardan daha
etkilidir. notları aldıktan sonra kalkıyorlar. hoca evine doğru gidiyor.
gazeteci ise gazetenin binasına. ben hocayı takipteyim. mathilda
gazetecinin peşinde.
1 gün sonra
gözlerim bağlanıp arabaya bindiriliyorum. bize emirleri veren adamın ağzından bir cümle çıkıyor: "mathilda öldü"
1 gün önce
(benim yaşadıklarım)
hocayı takip ediyorum. evine gitmek yerine başka bir yola sapıyor.
kuytularda yürüyor. bende arkasındayım. uzun bir süre yürüdükten sonra
önündeki taşa oturuyor. duvarın arkasına gizleniyorum.
"gel" diyor.
yanına oturuyorum.
-takip bu kadar kolay mı sandınız?
+??
-bunu yapmamalıydınız.
+siz yapmamalıydınız hocam. o adama verdiğimiz bilgiler. sizin sonunuz olabilir.
-benim sonum bu. çoktan sona geldim ben.
+ne diyorsunuz hocam.
- buraya oturduktan sonra seni 5 dakika kadar sonra çağırdım biliyorsun. orada hep olduğunu biliyordum. ama neden 5 dakika?
+bilmiyorum
-bileklerime bak.
bileklerinden oluk oluk kan akıyor.
-ne yaptınız böyle diyorum.
+gazeteciye herşeyi anlattım. o bunları yarın yayınlayıp birşeyleri
değiştirebilir. ve siz bizi takip ettiniz. gerçi sizi de takip edenler
vardır emin olun. ben her halükarda öleceğim. burada kanlarım içinde.
sana söylemek istediğim bir şey var.
-söyleyin.
+çıkış yoktur. pişman olacaksın. ama herşey için geç. sadece hayatını
yaşamaya bak. vicdanını uyuştur, başka şansın yok. ve şimdi git. kanın
huzuruyla bırak beni.
oradan uzaklaşıyorum.
siz de uyuyun bende dostlar. son olarak mathilda'nın ölümünü anlatıyorum. bilinmeyenlere iyi geceler.
1 gün önce
(emir aldığımız adamın ağzından)
"sen hocayı takip ettin. ve hocanın intihar edişini gördün. bize ihanet
etmedin. ama mathilda etti. sizi takip eden 1'er kişi vardı. senin
görevini yaptığın doğrulandı. ama mathilda seni oyuna getirdi.
mathilda gazetecinin yanına gitti. çünkü o da ona bilgiler verdi.
yükselememenin verdiği nefret onu bizden soğuttu. tüm bildiklerini
gazeticiye anlattı. seni hocanın yanına gönderdi. çünkü hocanın zaten
yaşam amacı kalmamıştı. seni oyuna getirdiler. boş yem hocaydı. sen boş
yeme gittin. bu sırada mathilda ve gazeteci sırlarımızı deşifre etmek
amacıyla gazeteyi basıyorlardı. ama mathilda'yı takip eden adamın
varlığından habersizdiler. gazeteci ve mathilda artık yok. şimdi git ve
bizden haber bekle."
elime tutuşturulan zarfla eve gidiyorum. mimikleri bocalayabiliyormuş anlıyorum. çünkü kıpırtsızım. yarını bekliyorum.
Herşey tamamdı ama bu adam ona mathilda dendiğini nereden biliyordu?
Bunu sadece bana ona hitap etmek için söylediğini biliyordum. Bu durum
kafamı karıştırıyordu. Tabi beni ona seslenirken de duymuş olabilirdi.
Olayın açıklaması bu kadar basit olabilirdi. Ama değil gibi geliyordu.
Hissetmek duygusu bilime dahi karşı çıkabilecek bir duyguydu. Tanrı’nın
olmadığı ispatlansa yine de siz onu hissederseniz bilime karşı
gelirsiniz.
hem bunu bir kenara bırakırsak ortada bir ilginç durum daha vardı.
Mathilda uzun yıllardır kardeşliğin içindeydi. Nasıl olur da takip
edildiğini bilmezdi. Kafamı karıştıran en büyük olay buydu. Eğer bildiği
halde yine de buna kalkıştıysa bu intihardı.
1 hafta sonra
neden bu kadar çok bu kardeşliğe katılmak istediğimi içinde bulunduğum
hafta da anlıyorum. Yaşamak bu değil. Bir alan içidne herkesin
inlemelerinin evin içinde yankılanmasını duyan biri için hayat bu değil.
Ne yani hayat gerizekalı kızların yan yana yürürken “kızım galiba aşık
oldum düşünmeden yapamıyorum” demesi değil. Bir erkeğin bir kızı
etkilemek için karaktersizlikte boyut atlaması değil. Bu durumlara
düşmeyeceğim için mutluyum ama benim gibi olup buna maruz kalan adamlara
üzülüyorum. birileri onlara hayatın bu olmadığını göstermeli.
intiharların en güzel seçenek olduğu bir dünya da onu alt edebilecek tek
şey toplumun ayıpladığı şeyleri onların ayıpladığından kat ve kat
fazlasını yaparak cevap vermek. Bu yüzden ait olmaya başladığım hayatı
seviyordum. Nihayet o minibüste kendisinden 20 yaş küçük liseli
kızları dikizleyen adamları görmekten kurtulmuştum. Ama bir haftadır
yine bunun içindeydim. Ne bir not ne bir talimat vardı. Bir kez daha
sıkışmıştım duvarlarda.
okulda sıkıntının dibine vururken konuşulan tek konu ingilizce
öğretmeninin intiharıydı. Onun için anma konuşmaları yapıldı. Bunun
dışında okul da pek bir gelişme yoktu. en azından son ana kadar. Sonra
bir çocuk geldi. “ben tanıdın değil mi” dedi. Tanımıştım. Eskiden
mathilda’nın yanında gezen çocuktu.
-artık beraber hareket edeceğiz.
+anladım. Peki sen neden uzun süredir onun yanında değilsin?
-yeni katılanlar eskilerden biriyle çalışırlar. O seninle ben başka biriyle çalıştım.
+mathilda öldü biliyorsun değil mi?
-mathilda mı?
+adını böyle söyledi.
-tuhafmış. Gerçek adını bilmiyorum ama bu olmadığından eminim.
ne rahat insanlardı. Kimse kimseye adını dahi sormuyordu.
-bugün seninle buluşacağız.
buluştuğumuzda saat akşam 7 gibiydi. Bir araca bindirildik gözlerimiz kapalı şekilde. indiğimizde lüks bir odadaydık.
-ilk defa lüks bir yerde talimat verilecek. Dedim.
+ne? Yanlışın var her zaman bu yerde verilir.
-mathilda talimatları izbe bir yerden alırdı.
+izbe bir yer mi? Bana söyler misin kimleri takip etiniz?
-bir iş adamını. Ve bir gazeteciyi.
+yakın zamanda ölen iş adamını mı?
-evet.
yanımdan ayrılıp içeri girdi. 15 dakika sonra tekrar geldi, dışarı çıktık. Arabayla tekrar bırakıldık. Konuşmaya başladı.
-kandırıldın.
+ ne kandırılması?
-talimatları aldığınız kişi bizimle alakası olmayan kişiler. Kardeşliğe
ihanet eden adamlar. Mathilda diye bildiğin kişi de onlarla işbirliği
içindeydi. Ve mathilda ölmedi. O adam yine seni kandırdı. Gazeteci de
ölmedi büyük ihtimalle. Hem hiçbir haber de gördün mü ölüm haberini?
+hayır.
-bunu bana görüşmeden önce söylediğin iyi oldu. Şimdi onları takip etmeliyiz.
+ne yani ölmediler mi?o zaman neden kardeşlikle iligli sırları deşifre etmediler.
-şimdi gazete bassalar ve 1 saat sonra yayınlamayla kalksalar. Biz onlar
yayınlamaya kalkmadan 15 dakika önce el koyarız emin ol.
+peki iş adamı neden pişmandı o zaman? O gerçekten de kardeşliğe ihanet etmiyor muydu?
-belki. Ama ya onlarla birlikte çalışıp daha sonra kardeşliğe ihanet ettiği için pişman olduysa?
+sanmıyorum bir kardeşlik üyesi allah kelimesini kullanmaz bana göre.
-sen kullanmıyor musun?
+ ben lanetliyim. O bir kardeş.
-pişmanlık ve korku anlarında samimisindir. duyguların mantığa uymaz. Seni koruyacağını düşündüğün kelimeleri kullanırsın.
yürümeye devam ediyoruz.
yürümeye devam ediyoruz ama nereden başlayacağız bunu bilmiyorum. Herhangi bir izleri var mı? Bunu ona da söylüyorum.
-nereye gittiğimiz biliyor musun? Bir izleri var mı?
+tam olarak emin değiliz ama gideceğimiz yerde ki adam biz yol gösterecek.
onu takip diyorum. Beklediğimiz yer lüks bir tekstil imalathanesi. O
sıradan yer altı konfeksiyonlar gibi bir yer değil. Ciddi anlamda yüksek
standartları olduğu her yerinden belli. Kapıyı bize iki kişi açıyor.
Ardından onları takip etmemizi istiyorlar. Hala işin ciddiyetinde
değilim ben. Şöyle düşünün; hergün inci sözlükte takılan insanlarsınız.
Ve birgün bu duruma geliyorsunuz. Bu olaylara ciddi açıdan direk
inanabilir misiniz? Dün gece 2’de boşalmalık caps paylaşan bir adam
olduğunuzu varsayın. Bu olanlara ne kadar ciddi bakabilirsiniz?
bu durumda değildim belki. Ama evde zamanım boş boş tavana bakmakla
geçerdi. Şimdi bu durumdaydım. Ne kadar istesemde tam anlamıyla
konsantre olamıyordum.
patron olduğunu düşündüğüm adamın odasına girdik. Yanımda ki çocuğa bir
kağıt parçası verdi. Ardından geri çıktık. Hepsi bu kadardı. Bu arada o
çocuk bana isminden hiç bahsetmedi. Bu yüzden çocuk kelimesinin sizi
sıkmaması için ona “leon” diyorum. Bunda bana isminin mathilda olduğunu
söyleyen kızın etkisi yadsınamaz. Dışarı çıktığımızda leon bir sigara
aldı cebinden. Bana da uzattı. Güldüm. Aklıma benden sigara isteyip
duran adam geldi. Ona da bu zamanında olmuştu belki bu yüzden o da
gülümsedi . sigara kullanmıyordum. istemediğimi söyledim. Bana döndü:
-mathilda ve gazeteci küçük çapta bir topluluk oluşturmuş gibiler. Sayıları çok az. Ama yine de onları bulmalıyız.
+yerleri biliniyor mu?
-hepsinin değil. Ama onlarla işbirliği yapan kişilerin yerleri biliniyor. Mathilda ve gazeteci kayıp.
+şimdi nereye gidiyoruz.
-o adamların yanına.
herşey iyi ama neden ben böyle bir görevin içindeyim? Bana kalırsa daha
tecrübelilere verilmeli. Neden ben tüm biliçsizliğime rağmen önemli
işlerin içindeyim. Ya da bunlar gerçekten önemli mi? Yoksa daha önemli
işler var mı?
“Ölümünü göremeyeceğin hiçbir şeyi çok fazla sevme.” Lavey.
lavey böyle diyordu. Bu yüzden hocayı seviyordum sanırım. Ve
mathilda’dan bu yüzden nefret ediyordum. Çünkü beni kandırmıştı. ilk
defa birşeyi bulmak istediğimi hissettim.
leon’un beni getirdiği yer bir gece kulübü. Genelde bu tarz yerlerde
herkesten daha önemli işler üzerinde bulunan adamlar vardır. Ama
görünmezler. Çünkü onları umursamazsınız. Hiç kimse eğlenmek için
geldiği bir yerde takım elbiseli bir vaziyette masalarda oturan adamları
izlemezler. Daha da ilginci Kimse gece kulübünün bilinmeyenlerini
aramak için yola çıkmaz. Ama leon biliyor. Bu nedenle bende biliyorum.
5 kişilik bir erkek grubu masalarında konuşuyorlar. Leon onları izlememi
istiyor. Hareketlerinde bir tuhaflık yok. Sıradan iş adamları gibiler.
Biri ayağa kalkıyor. Leon onu takip etmemi istiyor. Bende ayağa
kalkıyorum. Adam tuvalete doğru giderken farklı bir yere gitmeye
başlıyor. Arka çıkış kapısına doğru ilerliyor. Bende peşindeyim kapıyı
açıp çıkıyor. Bende peşinden çıkıyorum.
karşımda ki kişiyi tanıyorum.
mathilda.
mathilda karşımda duruyor. Yüzümde ki ifadeden şaşırdığımı anlıyor. Gülüyor muzip bir sırıtmayla. Konuşmaya başlıyor.
-beni bulmaya çalışacağın aklına gelir miydi?
+gelmezdi. Gelmediği için şu anda seni bulmaya çalışıyorduk belki de.
-yaptığın şey saçmalık. Bize katıl. Boşver onları. Nefret edeceksin
zamanla kendinden. Şimdi bize katılabilirsin. Kendini yaşarken öldürmek
istemiyorsan bizimle gel.
+aptallık yapıyorsunuz. Sonunda öldürüleceksiniz. Ne kadar güçlü olduklarını benden iyi biliyorsun?
-evet ama her zaman bir yolu vardır. Benimle iletişime geçmek istersen bulursun.
oradan ayrılıyor mathilda. Geri dönüyorum. Olanları leon’a anlatıyorum.
-hızlı bir şekilde ilerlersek onu yakalayabiliriz “ diyorum oldukça salak bir hareketle.
+çoktan gitmişlerdir. Masada oturan 4 kişiye bak. Onları takip ettiğimizi biliyorlar.
-ne yapacağız.?
+biz bir şey yapmayacağız.
3 gün sonra
ben ve leon arabayla alınıyoruz. Yine o evdeyiz. Yüzümüzde maskelerle gelenleri karşılıyoruz. Aynı simalar yine burada.
ardından onlara maskeleri dağıtıyoruz. Yine aynı tabloyla karşı
karşıyayız. Rütbeli olduğunu düşündüğüm kişi o ne anlama geldiğini
bilmediğim sözleri tekrarlıyor. Huzuruna 4 kişi çıkarılıyor. O gece
kulübünde takip ettiğimiz 4 kişi. Yüzlerinde ki korku her yerden belli
oluyor. içlerinden birinin seçileceğini belirtiyor leon. Biri seçiliyor.
Orada infaz ediliyor. Diğer 3’ü de öldürülseydi eğer bu basit bir
intikam olurdu. Ama şimdi o 3 kişi hayatları boyunca bu korkuyla
yaşayacaklar. Hiçbir zaman bu yaptıklarını bir daha yapamayacaklar.
Tören biterken yine arkamız dönük bir vaziyette inlemelere kulak
kabartıyoruz. Aşağı katta olduğum için gelen inlemeler daha belirgin.
Eşcinsel ilişkiler de yaşanmakta. Ardından herşey bittikten sonra
arabalara bindirilip geri dönüyoruz. Leon bana bakıyor:
-mathilda diye bildiğin kızın da sonu böyle olacak.
umursamıyorum. Aldığım zarfla eve dönüyorum.
3 gün sonra
okula gidiyorum. Okul artık bana hiçbirşeyi anımsatmıyor. insanların
deli gibi test çözmesi veya yaptıkları berbat şakalar da umurumda
değildi. Yanlış mı yapıyorum diye düşünmekten kendimi alamıyorum ama
artık olan oldu. Devam ettirmek zorundayım. Leon nasıl olupta istediği
gibi okula geliyor istediği gibi gidiyor anlamıyorum. Eskiden beni takip
ederken okula geliyordu mathilda ile. Ama ondan sonra gelmeyi
bırakmıştı. Arından şimdi yine okula geliyor. Böyle büyük bir güç
olduklarını bildiğim için fazla takılmamaya çalışıyorum. Ama yine de
bunlar zihnimi meşgul ediyor.
okuldan sonra leon’la yine “göz” göreviyle takibe gidiyoruz. Elinde
buruşuk bir not. Aslında notlar bana mantıklı gelmiyor. Bunlar iz
bırakan şeyler . ama nedense her zaman olaylar not aracılığı ile
yapılıyor. Leon’la geldiğimiz yer kapısında iki görevlinin bulunduğu bir
yer. Benim yerime parolayı söylüyor. Maskelerimizi alıp içeri
giriyoruz. Kimse tanınmamak için maskeli. Size bahsetttiğim o evde
yaşananlar gibi değil burası. Rütbe veya herhangi bir şey yok. Tamamıyla
zevk için kullanılmakta. Kadınlar ve adamlar Yüzlerinde ki maske
sayesinde tanınmıyorlar ama birbirleri ile sohbet ediyorlar. Belki de
daha iyi hiç görmediğin biriyle sadece konuşmak.
ilerleyen saatlerde iyice merakım artıyor bu yere karşı. Çünkü bazı
adamları konuştukları kadının vücudunda ellerini inceden gezdirmeye
başlıyor. Leona dönüyorum.
-burada ne yapacağız ki?
+bekle zamanı gelecek.
-burası neresi?
+kardeşlikten olan adamlar genelde buraya arkaşlarını eğlence için
çağırırlar. Kimse kardeşlikle ilgili söz etmez. Sadece zevkler için
burada bulunulur. Evli bir kadın başka bir adamla birlikte olabilir. Ama
evli olduğu adamda belki burada onun kızkardeşi ile yatabilir. Bunu
kimse bilemez. Hatta evli oldukları kişinin orada olduklarını bile
bilemezler. Ama oyuna getirilirler.
“Tevekkül ve yetinme yerine sonsuz kişisel tatmin için çalış.” Lavey.
dedikleri kafamı kurcalıyor leon’un. Ne demek istiyor, zamanı gelecek olan ne? Bir kadın yanaşıyor yanıma.
-neden kimseyle konuşmuyorsun?
+henüz burada ne olduğunu tam kavrayamadım.
-ilkinde kimse tam anlamıyla kavrayamaz.
+kavramak isteiyorum galiba.
-mecbursun.
+kim buraya gelmeni söyledi sana?
-kimse. Aslında tam tersi. Ben buraya bazı insanların gelmelerini söyledim.
+burada ihtiyacım olan bir şey var. Sadece bu yüzden buradayım.
-değilsin. ihtiyacın olan şeyi alman için bir şey vermelisin.
sesi 30’lu yaşlarda olduğunu düşündürüyor bana. Belli bir zaman sonra
herkes bir kadını alıp yukarı çıkıyor. Benimle konuşan onunla gelmemi
söylüyor. Peşinden gidiyorum. Ama leon gelmiyor. Bana bakıp gülümsüyor.
odaya çıkıyoruz. Oda da asılı duran tablolarda yine mitolojik varlıklar
var. Kadın üzerimi çıkartıyor. Ardından pantolunumu indirip yalamaya
başlıyor. Git gelleri çok hızlı. Bir genç kızın ulaşamayacağı hızda. Her
git gelinde yüzüme bakıyor. Daha doğrusu maskesini yüzüme kaldırıyor.
Ardından üzerini çıkartıyor. Yaşı olduğu belli . bir genç kızın vücudu
olamayacak kadar sert. Göğüsleri bir genç kızın olamayacak kadar dolgun.
Ve vajinası bir kızın olamayacak kadar derin. Maskeler sadece göz ve
burun hizamızı kapatıyor. Dudak ve aşağısı meydanda. Kafamı vajinasına
bastırıyor. Yaladıkça inliyor. Kaçalarına çeviriyor. Parmağımı sokmamı
istiyor. Derine daldırdıkça inlemeler kısık bağırmalara dönüşüyor.
Ardından üzerime çıkıyor. inanılmaz hızlı. Zaten bu kısma gelene kadar 2
kere boşalmış vaziyetteydim. Üzerimde uzun bir süre zıpladıktan sonra
arkasını dönüyor. ilk kez anal yaptığım için çok iyi değilim. Beni
yönlendiren o. Ehr seferinde biraz daha hızlıyım sadeece. giderek daha
sert bastıyırıyorum sonunda geliyorum içine kalıyorum.
peki ama buraya ne için geldik?
kadın üzerini giyiyor. Maskeme dönüp:
“aynaları dinle.” Diyor bu ne anlama geliyor bilmiyorum. Giderken bana
ulaşabilirsin diyerek bir kağıt veriyor. Verdiği adres bir ev adresi.
ben hala kapıdan çıkarken söylediğini düşünüyorum.
seksten 45 dakika önce
kimseyle konuştuğum yok. Burada neden olduğumu da bilmiyorum. Herkes
birbiriyle konuşurken asalak gibi olduğum yerdeyim. Tuvalete gidiyorum.
Gerçi tuvaletinde yerini bilmiyorum ilk konuşmam da orada
gerçekleişiyor. Tuvaleti sorduğum adam beni götürüyor.
oda tuvalete giriyor. Lavabo da elini yüzünü yıkarken ben kabine giriyorum. işedikten sonra çıkıyorum. Adam hala elini yıkıyor.
-hiç kadınla konuşurken görmedim seni” diyor.
+henüz alışamadım.
-alışırsın zamanla. ilk birlikte olunan kadın genelde en fazla zevk verenidir.
+bilmiyordum bunu.
-artık biliyorsun. Ama bir kadına ne kadar güzel gözükmek istiyorsan
arkasına bakmalısın. Aynalar gibidir kadınlar. Önden çirkinliğini
gösterir arkadan silüetsizliği. Yapman gereken aynanın arkasına bakmak.
adam çıkıyor. Kadınlarla aynayı benzetmek gördüğüm en kötü betimleme
olsa gerek. Düz adamlıkta zirve yapıp aynanın arkasına bakma gereksinimi
duyuyorum. Düz adamlık ilk defa işime yarıyor. Küçük bir yazı var
aynanın arkasında.
“konuştuğun kadının bırakacağı şey seni doğruya götürür.”
şimdiki zaman
leon’a adresi belirtiyorum. Gülüyor. Beni o adrese gönderiyor. Kendisi başka yöne doğru yürümeye başlıyor.
kadının evine doğru ilerliyorum. Geldiğim ev bir villa. Tuhaf bir tanım
oldu farkındayım “geldiğim ev bir villa” kapıya geliyorum ve zile
basıyorum. Küçük bir kız açıyor kapıyı. Ardından annesini çağırıyor.
Annesi beni görünce gülümsüyor. Fiziğinde anlıyorum hafiften ama yüzünü
görmediğim için ilkinde ne olduğuna anlam veremiyorum. Bu yattığım
kadın. Bana notu bırakan. içeri davet ediyor beni. Ardından koltuğa
geçmemi söylüyor kızından ise yukarı çıkmasını istiyor. Karşıma oturup
konuşmaya başlıyor.
+seni neden buraya çağırdığımı biliyor musun?
-emin değilim. Bana bir bilgi vereceğini düşünüyorum.
+evet sana bir bilgi vereceğim. Seninle orada konuşamazdım çünkü
kardeşlikle ilgili konuşmak yasak. Bende kardeşlikteyim . o notlar bana
ulaşman ve sana bazı şeyleri anlatmam içindi.
kocam ve ben kardeşlikteyiz. Ama kocam son zamanlarda kardeşlikle ilgili
olmaması gereken şeyler yaptı. Bizi belli ortamlarda deşifre etmeye
başladı. Ve bir kızın etkisi altına girdi. Sanırım şu anda onunla
birlikte. Onun sana adresini vereceğim. Bunu üstlere danıştım. infaz
edilmesi gerek. Bunu benim için yapmalısın. Kardeşlikte eşini ancak
lanetlilere infaz ettirebilirsin.
şaşırıyorum. Ardından ona dönüyorum.
+bunu neden senin için yapayım ki?
- çünkü o senin aradığın kızla işbirliği yapıyor. O kıza bu sayede ulaşabilirsin.
kabul ediyorum. Bana kocasıyla ilgili ayrıntıları veriyor. Evden çıkıp
sokakları arşınlarken bunu nasıl yapacağımı düşünüyorum.
sokakta yürürken bunu nasıl yapacağımı düşünüyorum. düşüncesi bile
insanı çileden çıkaran bir öneriyi pratiğe uygulayabilmem imkansız. bunu
yapamayacağımı adım gibi biliyorum. leon'a ulaşıyorum. onunla buluşup
ne yapacağımızı düşünüyoruz.
-adres yanında mı? diye soruyor leon.
+evet yanımda.
-kağıdı alabilir miyim?
kağıdı veriyorum. gel benimle diyor. onu takip ediyorum. adrese doğru
yürüdüğümüzü biliyorum. ama ne yapacağımız hakkında en ufak bir fikrim
yok. yolda giderken leon telefonla konuşuyor. bana ilerleme mi söylüyor?
ben önden gidiyorum. o arkamdan geliyor.
adreste belirilen yere geliyoruz. ilk defa aklıma takılan birşeyi leon'a soruyorum
-mathilda'ya ne kadar benzediğinin farkında mısın?
+hangi açıdan?
-yüzün vücudun. herşeyin ona benziyor.
gülüyor. adresi aldığımız yere giderken telefonuma mesaj geliyor. boşver
diyor leon içeride bakarsın. onu onaylıyorum. içeri giriyoruz.
girdiğimiz yer oldukça lüks bir mekan. takım elbiseli sayılar çokta
fazla olmayan kişiler birbirleri arasında konuşuyorlar. her kesim
insanın burada olduğu aşikar. bazısı gazetelerden bazısı internet
ortamından bahsediyor. herkes farklı bir konuyu konuşuyor. kadının
bahsettiği adamı tanıyorum. tuvalete gitmek için tuvaletin olduğu yeri
soruyorum.
---
---
---
tuvaletten çıktıktan sonra kadının söylediği adam. yanıma geliyor. paniklemesemde kalp atışlarım hızlanıyor. konuşmaya başlıyor.
-merhaba sizi tanıyabilir miyim ?
+arkadaşımın isteğiyle geldim. adım..
-adınızın önemi yok. ne için geldiğiniz önemli.
+evet ben de öyle düşünüyordum.
-birazdan büyük bir konuşma yapılacak merak etmeyin. oradan sonra sizinle konuşmamıza devam ederiz.
20 dakika kadar sonra içeriye iki kişi giriyor. tanıyorum onları .
mathilda ve gazeteci. küçük grup onları alkışlıyor. mathilda'nın gözleri
benim üzerimde.
mathilda gözleri bana dikili bir şekilde konuşmasını yapıyor.
kardeşliğin ahlaksızlıklarından ve adaletsizliklerinden bahsediyor. grup
onu her sözünde onaylıyor. leon'a bakıyorum. leon bana gülümseyip sakin
olmamı söylüyor. ne kadar sakin olduğumun farkında değil. ona
gülümsememle karşılık veriyorum. herkes kardeşliği yerden yere vururken
maskeli büyük bir grup içeriye giriyor. herkes şaşkın. leon şaşırmış
gözlerle bana bakıyor. kimsenin elinden birşey gelmeyeceği için zorluk
çıkarmadan o adamları izliyorlar. mathilda'nın gözünden bir damla yaş
akıyor bana bakarken. ona karşı içimde sevgi olduğunu anlıyorum. ama
herşey için çok geç.
30 dakika kadar önce
tuvalete girip işiyorum. tam çıkarken bana atılan mesaj aklıma geliyor. telefonu açıyorum. gelen mesaj:
"nerede olduğunu ve kimlerle olduğunu bize bildir."
herşeyi yazıyorum.
şimdiki zaman
arabalara bindirilip götürülüyorlar. ben de ayrı bir araca
bindiriliyorum. araçta arkada oturan adam konuşmaya başlıyor. yüzü
karanlıkta seçilmiyor.
"bize büyük bir yardımda bulundun. bu yaptığın mükafatsız kalmayacak.
leon bize her zaman sadık biriydi. ama söz konusu ikizi olduğunda bize
ihanet etmeye başladı. seni bu oluşuma katmak ve senin onları açığa
çıkarmaman için bazı şeyler yaptı. bugün de burada seni bu oluşumu
görmen ve onlara hak vermen için getirdi. sana notu veren kadın
kardeşlikte. meraklanma o sana ihanet edenlerden değil. ama bugün burada
olanlar için iyi şeyler olmayacak. seninle tekrar görüşeceğiz"
beni arabadan indiriyorlar. insanların sonunu hazırlıyorum istemeden.
eve gidip yatağa oturuyorum. düşünceler yerini karanlığa bırakıyor. uzun
zaman sonra korkuyorum.
yatak buz gibi. içimde şeytan varcasına sağa sola dönüyorum. Ama
uyumanın imkanı yok. Hayatımı gözden geçiriyorum. Nereden nereye
geldiğimi kavramaya mecalim yok. Babamı artık evde göremiyorum.
Annemi’de ara sıra. Evde olduğum sürelerde sadece kardeşimle bazen
oynuyorum. Herhalde içinde bulunduğum hayatta tek saf varlık o.
Paralarımı koyduğum kutuya bakıyorum. 20 bin lira civarı bir şey var.
Neler yapılmaz ki bu parayla diyorum. Neler yapılmaz ki..
okuldan çıkarken telefonuma bir mesaj geliyor: “bir hafta sonra evinin
önünden alınacaksın” yazıyor. 1 hafta sonra neler olabilir diye
düşünmek istemiyorum. Akşam yanıma beş bin lira alıp dışarıya çıkıyorum.
Caddeden bir kız buluyorum çok genç. “ben bakireyim” diyip duruyor.
Erkan can’ın repliği aklıma geliyor. “adamlar bakire diyor hayır bakire
kız nasıl orospu olur ben alamıyorum.” Kendi kendime gülüyorum. Kız
tuhaf tuhaf bana bakıyor. Ucuz bir pansiyona gidiyoruz. Yukarı
çıkıyoruz. Kız “saati 100 lira” diyor. Çekingen bir ifadeyle baktığımda
“75 te olur” diye düzeltiyor. Onu pahalı bulduğumu sandı. Halbuki
bekaretinin 100 lira olduğunu duyunca neden bu kadar az diye
şaşırmıştım.
- kabul ediyor musun? Diye soruyor kız. Acemi olduğu belli. Fiyat genelde ayak üstü konuşulur ardından pansiyona geçilir.
+tamam. Sana daha farklı bir şey söyleyeceğim. Eğer istediklerimi yaparsan daha fazla veririm.
- ne istiyorsun?
+talimatlarımı uygula. Önce üzerini çıkar.
dediği yapıp üzerini çıkarıyor. Göğüsleri büyük değil.
+sütyenini çıkar.
sütyenini çıkarıyor. Büyük olmamasına rağmen odukça diriler. Bunda yaşınında etkisi var.
-eteğini çıkar.
eteğini çıkarıyor. Ben koltukta otururken o karşımda bulunuyor bu
anlarda. Bacakları güzel anadan üryanlığa sadece bir külot uzaklıktayım.
-külodunu çıkar.
kız gülüyor. Ardından onu da çıkarıyor. Vajinası vücudunun en güzel yeri. Oldukça etli.
-şimdi yatağa geç.
yatağa geçiyor.
+kendini tatmin et.
-ne?
+kendini parmakla, göğüslerini okşa. Masturbsayon yap.
ilk başta inanmıyor. Ardından masturbasyon yapmaya başlıyor. inledikçe
inliyor. Neredeyse farklı bir aleme gidecek kadar kendinden gçiyor. Bir
eliyle vajinasını parmaklarken diğer eli poposuyla göğsü arasında yer
değiştiriyor. 10 dakikayı buluyor gelmesi.
-ahh.(gülüyor) şimdi ne yapayım?
+yanıma gel ve arkanı dön.
karşımda durup arkasını dönüyor. Poposuna şaplak atmaya başlıyorum. Önce
şaşırıyor. Ama ardından itaat ediyor. Her vuruşumda sertlik miktarı
artıyor. Çığlıkları odayı bastırmaya başlıyor. Kalçaları artık
kıpkırmızı. Neredeyse kanamak üzere. Ardından göğüslerini dönmesini
istiyorum. istmeye istemeye dönüyor. Bu sefer göğüslerini tokatlıyorum.
Çığlıklar ağlamaya dönüşüyor. Kucağıma oturmasını istiyor. Ellerini
omuzlarıma dolayıp ağlıyor göğsümde. Utanmıyorum bu yaptıklarımdan. Daha
büyük şeylere sebep olduğumu biliyorum. Kızın saçını öpüyorum. Bin lira
bırakıyorum bacaklarının üstüne. Hayatında bu kadar parayı ilk kez
gördüğü o kadar belli ki. Demin ağlayan kız neredeyse sevinçten
kahkahalar atmaya başlayacak. Odanın kapısından çıkarken aklımdan geçen
cümle şu oluyor yine “hayır bakire kız nasıl orospu…”
arabayla alınıyorum evin önünden. Gözlerim artık bağlanmıyor. Lanetlinin
yükselmesi ancak bu kadar işte. yine balodayız. Kan balosu.
Maskelerimizi takıp gelenleri karşılıyoruz her zaman ki gibi. Eskiye
göre değişen bir şey var. Artık yanımda danışabileceğim biri yok. Tek
başımayım.
sıradan konuşmalar yapıldıktan sonra maskeler takılıyor. Ortaya bir çift
getiriliyor. Anadan üryan olsalar da Yüzleri maskeli. Rütbeli olan
onlara bir şey söylüyor. Ardından yüksek sesle dualarına başlıyor.
Dualar edilirken erkek olan çekingen bir tavır segiliyor başlarda.
Ayrıca penisi bir türlü kalkmıyor. Kız mecburi gibi gözüken bir emmeyle
tahrik ediyor onu. Ardından adam kızın kalçalarına sokuyor penisini.
Abandıkça duaların ritmi artıyor. Her inleme duaların ses şiddetini
arttırıyor. Ardından adam kızın vajinasına yükleniyor. Sonunda içine
boşalıyor kızın. ikisinin de yanaklarından damlalar süzüldüğü görülüyor.
Ardından maskelerinin çıkartılması isteniyor.
biraz önce ortada herkesin önünde seks yapan kişiler mathilda ve leon
diye adlandırdığım iki insan. Benim yüzümden orada olan iki insan. iki
kardeşin seks yapma sebebiyim ben. Ardından cellat geliyor ortaya. Önce
leon’u sonsuzluğa kavuşturuyor. Ardından mathilda’ya dönüyor. Mathilda o
anda benim maskeme bakıyor. Biliyor o maskenin altında benim olduğumu.
Son kez gözlerinden bir damla yaş akıyor. Ve cellat sonsuzluğa
gönderiyor onu.
bu sahneyi izlemek o maskeliler yığınında hiçbir duygu uyandırmıyor
zevkten başka. Ardından kanlar ortadan kaldırılırken birbiriyle sevişen
insanlar tekrar inletiyor evi. Arkam dönük şekilde küfrediyorum herşeye.
Tanrıya, şeytana,babama. En sonunda kendime küfür ediyorum.
iyi sayılmayacak bir karneyle ilk dönemi kapatıyorum. Evde kimse karne
alındığından haberdar değil. Ne yemek yerken görüyorum onları ne de
başka bir şey yaparken. Gerçekten evdeler mi o bile şüpheli. akşama
doğru şule geliyor eve. Karnemden bahsediyor. Çalış çalışta büyük adam
ol gibi şakayla karışık takılıyor bana. içimden hiçbirşey yapmak
gelmiyor artık. Eskiden olsa onunla yatmak için hayatımı verirdim. Ama
eskiden değil artık. Şimdiki zaman tüm zamanları gereksiz kılıyor. Basit
bir teferruatın parçalarından başka bir anlam ifade etmiyorlar. Şule
pek oralı olmadığımı görünce iyi akşamlar diyerek evden çıkıyor.
2 gün sonra
artık faklı bir görevim var . benim yanıma bir kişi verildi. Kendisine
rehberlik etmem isteniyor. Yeni bir lanetli anlayacağınız. ismi argine.
Ermeni asıllı bir kız. Güzellik denen kavramı hala hatırlayanlar için
muhteşem sayılabilecek biriyken benim için sadece bir lanetli. Bana
durmadan sorular soruyor. Bende kendisine basit cevaplar veriyorum.
Yeni bir görevimiz var. Kardeşlikte kendisinin rızası olmadan birinin
ırzına geçen bir adamı takip edeceğiz. Ayrıca kendisinin başka
iğrençlikler yaptığı da söyleniyor. Bunun neler olduğunu bilmiyoruz.
Evinden işyerine ve takıldığı mekanlara kadar herşeyin adresi var
elimizde. Evine doğru gidiyoruz argine ile. Evi çiftlik evi tarzı bir
yer. Bahsedilen adamı görüyoruz. Yanında komşuları var. Onlarla birlikte
konuşuyor. Ardından komşuları çocuklarını ona bırakıp gidiyor. Çocuklar
küçük. Yaşları 5 ile 7 arasında değişiyordur büyük ihtimalle. Bu 3
çocuğu çağırıyor. Onlara yemek vereceğini söylüyor gülerek. Çocuklarda
sevinçli. iyi bir adama benziyor belki de bir yanlış anlaşılma vardır
diye düşünüyoruz. Yine de tedbiri elinden bırakmamak adına onları takip
ediyoruz. Depo tarzı bir yere giriyorlar. Bizde giriyoruz görünmeden.
Onlar tarafından görülemeyecek bir mesafeden izliyoruz olanları.
Çocuklara yemek veriyor iyi bir şekilde. Ardından onları videoya
çekeceğini söylüyor. 3 çocuk ona bakar şekilde eğleniyorlar.
Birbirleriyle şakalaşıyorlar. Ardından adam onlardan soyunmalarını
istiyor. Çocuklar başta kabul etmiyor ama ardından adam onlara bunun
eğlenceli olacağını söylüyor. Çocuklar ona inanıp üstlerini
çıkarıyorlar. Çırılçıplak vaziyette adam onları izliyor. 2 kız ve bir
erkek çocuğu söz konusu olan. Adam kızlardan çocuğun penisini tutmasını
istiyor. Şaşkınlıktan ağzımız açık bir şekilde olanlar argine ile
izliyoruz. Ama argine daha fazla olanlara dayanamıyor. Sinirli bir
şekilde adamın üzerine yürüyor. Çocuklar onun gelişini görüne oradan
kaçıyorlar evlerine doğru. Ama argine bıçağı çıkarıp adamın her yerine
saplamaya başlıyor. Adam ölmesine rağmen hala onu bıçaklamaya devam
ediyor. Onu durduğumda ağlamaya başlıyor sinirden. Olanları mesaj
yoluyla iletiyorum emir aldığımız kişiye. Bizi haklı buluyor ve oradan
çıkmamızı istiyor. Argine ile oradan uzaklaşıyoruz. Yine yüksek bir
miktar parayla ödüllendiriliyoruz. Argine bundan dolayı mutlu. Bense
umursamaz bir biçimde açlığın verdiği etkiyle çorbacıya giriyorum.
dünyanın berbat bir halde olduğu klişesi aklımdan çıkmıyor. Ama bir
gerçek var ki klişeler kişiyi en heyecanlandıran teorilerden daha
doğrudur. Bundan dolayı klişe denir onlara. Kurt cobain bir klişedir
mesela. Bir rock’n roll klişesi. Janis joplin hendrix john bonham,
27’ler. Herşeyin klişeyle dolu olduğu bir hayatın bitişi de her eylemden
daha klişe. Ölüm ve ardından bilinmeyen. Ölüm düşüncesi bazıları için
korkunç bir kelimeyken bazıları için kaçış yoludur. ingilizce hocam için
öyleydi. Ya ben? Mutlu muyum şu olanlardan? Son olaydan mutluyum bunun
aksi iddia edilemez. Çocuk sapığı bir organizmanın ölümünü izlemekten
daha zevkli çok az şey vardır. Bir film saçmalığı sanılan eylemin
gerçekte görülmesi “saçmalıkların doğruya giden en doğrucu yol
olduğunun” (sagopa kajmer ya da kolera’nın bir sözüydü sanırım) kanıtı
belki de. Bunu daha önce 2 filmde görmüştüm. Bir 3. Sü ise benim gözümün
önünde gerçekleşmişti.
önümde ki çorbayı içerken düşüncelerim aşağı yukarı bu yöndeydi. Ya da
mantığı buna çıkıyordu. Argine benimle birlikte gelmedi. Eğlenmeyi
bildiğinden eminim. Cebinde tomar para olup çorbacıya girecek kadar düz
adam olmanın verdiği sükunet paha biçilemez. Oysa argine şimdi
eğlencenin dibine vuruyordu büyük ihtimalle. Sıkılmıştım bu görev
saçmalıklarından. Ama parayı her geçen gün daha çok sevdiğimi
farkediyordum. işte bu işin tehlikeli olmaya başladığının kanıtıydı.
2 gün sonra
iki gün boyunca hiçbirşey yapmamak mümkün olabiliyormuş bunu anladım.
Sadece evde voltalayıp olanları ve olabilecekleri düşünüyordum. Hergün
görevler veya komutlar verilmiyor. Herşey anında olup bitmiyor her
zaman. Hatta bu komut işlemi olayın sabır gerektiren tarafı. Ama
bekliyoruz herşeye rağmen. Hem yapacağım başka işim var mı?
nihayetinde beklediğim mesaj geliyor.
argine ile birlikte o lüks odalardan birine geliyoruz. Daha önceden leon
buradan emir almıştı ve ben dışarıda beklemiştim. Şimdi ise içeri
giren ben bekleyen bir başkası. Övünülecek bir şey gibi görünüyor. Ya da
kendini kandırmak bunun adı. Lavey kendini kandırma der, bilgeliğin
temsilcisi ol. içinde bulunduğum durum başına gelmemişti büyük ihtimalle
lavey’in o yüzden bu kadar iyimserdi cümleleri.
içerisi inanılmaz derecede sade. Siyah olan odayı aydınlatma görevi
kırmızı loş ışıkta. Bir insanı tedirgin etmek için herşeye sahip oda.
Önümde ki masa boş. Beklediğim adamın nerede olduğunu bilmiyorum.
Sanırım ondan önce gelmişim, derken arkamdan bir ses yükseliyor.
-sadece gördüklerinle mi yetinirsin yoksa arkanda bir göz bulundurur
musun? Bunu söylerken dudakları yana açılıp muzip bir sırıtmaya dönüyor.
+arkamda göz olması için yeterli seviye de değilim. Hem bir lanetlinin yeterli seviyeye gelmesinin ne anlamı varki?
-en azından bu odaya girebiliyorsun.
+eve bunun için minnettarım.
-hehe. Minnettar mısın? Hayır bu yaşının kelimesi değil. Ne oldu sana
çok mu cana yakın geldim? Diğerleri gibi mi olmalıyım sence? Diğerlerini
hiç gördün mü? Tabi ki görmedin. Emin ol burada yanlış bir kelimende
sana cehennemi yaşatacak adamlar tanıyorum. Bu arada cehennemin ne
olduğuyla ilgili bir bilgin var mı?
+hayır efendim.
-efendim demek. Benim kölem misin?
+sanırım öyleyim.
-evet bu istediğim cevaptı. Aptalca bir kahramanlığa girişmediğin iyi
oldu. Şimdi talimatı mı yerine getireceksin. Diğerlerinden farklı bir
görev bu. Her lanetlinin elde edemeyeceği türden.
+bunu haketmek için ne yaptım?
-bize ihanet etmedin. En kötü şartlarda bile. Halbuki daha iyi şartlarda
olanlar bizi arkamızdan vurmaya çalıştı. Peki bu olabilir mi, bizi
arkamızdan vurmak? Gücü elinde bulunduranı yoketmek?
+imkansız efendim.
-evet öyle. Şimdi beni iyi dinle..
argine yol boyunca verilen görevi soruyor. Göreceğini söylüyorum. Bu
cevaptan tatmin olmuyor ama elimden gelen bir şey değil. Cevap vermemeye
mecburum.
geldiğimiz yer basit bir lonca. Daha önce ki büyük balolara burada
bulunan çok az kişi gelebilir. içeri girerken parolayı söylüyorum. Adam
şaşırıyor. Argine de benimle beraber giriyor ama ben farklı bir odaya
alınıyorum. Siyah kıyafet vücudumu örtüyor. Elimde saçma bir alet.
Herkes içeride dua ederken içeri takdim ediliyorum. Loncalara yem vermek
için yapılan basit bir ayin. Önümde duran kişi bu rütbesi düşük
adamların inandırıcılığını kaybetmemesi için bir yem. Ve ben tavuğum.
Karşısına geçiyorum ve zaman geliyor. Olay biterken argine’nin korkusunu
yüzünden okuyorum.
(bana emir veren kişiyle konuşma)
-bize ihanet etmedin. En kötü şartlarda bile. Halbuki daha iyi
şartlarda olanlar bizi arkamızdan vurmaya çalıştı. Peki bu olabilir mi,
bizi arkamızdan vurmak? Gücü elinde bulunduranı yoketmek?
+imkansız efendim.
-evet öyle. Şimdi beni iyi dinle. Bir lonca ayinine katılacaksın. Ve
oraya verdiğim parola ile gireceksin. Farklı bir odaya alınacaksın.
Kıyafetlerini giy. Ve takdim edildiğinde önündeki adamı kurban et. Merak
etme o bir tecavüzcü. Yaşamayı haketmeyen biri.
olayın ertesi günü
argine yanıma geliyor okuldan sonra. Gazeteyi okudun mu diye soruyor. “hayır” diyorum. Okumam gerektiği düşündüğüm yeri açıyor.
“2 çocuk babası türkçe öğretmeni kalp krizi geçirdi” bu infaz ettiğim
adam. 18 yaşında bir katilim. katil olmak mı beni ürküten yoksa bu adamı
öldürmek mi?
ben katil miyim gerçekten? Bu adamı ben mi öldürdüm? Buna inanmıyorum. Mesaj geliyor. Yine çağırılıyorum.
içeri girdiğimde adam beni kahkahalar eşliğinde karşılıyor:
-yine başarılısın çocuk. Keşke lanetli olmasaydın.
+bana onun tecavüzcü olduğunu söylemiştiniz?
-ne değişir ki? Evlilik yasal tecavüz sayılır.
+hayır efendim hayır. Lütfen, bana böyle söylememiştiniz.
-artık değiştiremem anlıyor musun? Sen busun işte. Lanetlisin. Sen değil
miydin bunun için can atan? Ne bekliyordun herşeyin seni mutlu
edeceğini mi? Bu imkansız.
+peki ya sizi anlatırsam? Katil olduğumu anlatırsam?
-bu söylediklerini kim inanabilir? Sen bile inanıyor musun gerçekten? Ne ile kanıtlayabilirsin?
+kanıtlayamam efendim.
-evet kanıtlayamazsın. Belki güzel bir hikaye olur bundan. Evet bir çocuk bunları yapıyor. Herkes okur mutlu olursun.
+haklısınız.
-evet haklıyım. Bunlar inanılabilecek şeyler değil çocuk. Seninle aynı şeyi görenler dahi inanmayabilir bu anlattıklarına.
+biliyorum efendim.
-o zaman bunları artık kafandan at. Ne istersin bir seks kölesi nasıl gider?
+teşekkürler efendim, istemiyorum.
-peki paran bolca vardır eminim?
+evet efendim var.
-bu aralar senin yapabileceğin bir şey yok. Sadece önümüzde bir balo var. Kanlı. Zaten bilgilendirilirsin. Şimdi git.
oradan çıkıyorum. Argine peşimden gelip ne olduğunu soruyor. Olanları
anlatıyorum ona. Sıkıldığı belli oluyor şimdilik bir şey yapmayacağımızı
duyduğunda. Beni bara çağırıyor. Hiç görmediğimden olduğunu söylüyor.
Kabul ediyorum. Bir kahkaha atıyorum. Ben katilim. Ne hikaye ama.
yaklaşık 5 gün sonra
balo için mesaj geliyor. Argine ile alınıyoruz. Argine’nin gözleri
kapalı iken benim gözlerim bağsız. Tuhaf bir övünme yaşıyorum. içeride
ki durum her zamankinden biraz farklı. Tuhaf bir endişe hakim. Nedeni
bilinmiyor ama herkesin gözlerinden ve konuşulanlardan böyle olduğu
belli.
zamanı gelince odalara dağılıyoruz her zaman ki gibi. Bir tuhaflık
olduğu belliydi ama odalara çıktığımızda bu endişemizde haklı olduğumuz
anlaşılıyor. Çünkü maskeler yok. Herkes şaşkınlıklar içerisinde. Ne
olduğunu anlayamıyoruz. Odaya gelenler tekrar salona dönüyorlar. Ve
olacakları bekliyorlar. Biz de arkalarından ilerliyoruz. Maskeler sadece
lanetlilerde var. Herkes şaşkınken rütbeli geliyor. Lanetliler ile
birlikte yüzü kapalı olan tek kişi. Dualarını okumaya başlıyor. Ardından
ciddi anlamda üstün biri olduğu düşünülen kişi ortaya geliyor. Yüzü
maskeli olan bir kişi de o. Konuşmasına başlıyor:
“evet beyler bayanlar. Neden maskesizsiniz değil mi? Neden böyle bir
durumun içine sokuldunuz. Bu saygısızlıkta mı ne? Elbette böyle
düşünmezsiniz. Çünkü sizler kardeşliğe gönül vermiş insanlarsınız. Ve
bugün bu bağlığınızı bir kez daha ispat edeceksiniz. Kendi kadını
olanlar kendi kadınlarıyla birlikte olacak. Kadını olmayanlar ise
birazdan gelecek hanımefendilerle yatacak. Belki de sizler şanslısınız
kadınsız beyler. Bakirelerle birlikte olmak paha biçilemez. Peki bunun
amacı ne? Kardeşlikte herşeyin maskeden ibaret olmadığını bir kez daha
anlayacağız. Varoluşumuzun simgelerinden vücudumuzu biribirimizden
çekinmeden sergileyeceğiz. Şimdi, başlayabiliriz.”
herkes birbirine bakıyor ama bunu yapmak zorunda olduklarını biliyorlar.
Arkamızı dönmek zorunda değiliz bu sefer. Ve bütün insanların
iğrençliği gözlerimizin önünde yaşanıyor. Kadınlarına başka erkeklerin
yanında sahip olanlar nefretle karışık zevk duygusuyla kadınlarını
inletmenin derdine düşüyorlar. Kadınsız olanlarsa zemini bakire kanıyla
boyuyorlar. Ve biz lanetliler izliyoruz. Yüzlerimizde ki tiksintiyle
karışık korku duygusuyla.
tören biterken insanlar birbirlerinin yüzlerine bakmamaya özen gösteriyor. Yaşananlar onlar için büyük bir utanç.
sokakta yürürken Argine bana dönüp tüm şaşkınlığıyla bakıyor. Ona
verebilecek bir cevabım yok. işte olanlar ortada ona ne diyebilirim.
Hem bir kızla bunları konuşmak benim yapabileceğim bir şey değil.
Kızkardeşine inci sözlükte ki olayları anlatmak gibi. Yine de yürümeye
devam ediyoruz. Bütün o inleyen kadınların sesi aklımdan çıkmıyor.
Salyalarını akıtarak ne çeşit bir yaratık olduğunu gösteren erkekler
yığını ise yaşamayı haketmeyen mahluklardan oluşuyor. O konuşmayı yapan
kişi aklıma geliyor. Hiçbir kadına el sürmeyişi. Oradan uzaklaşması.
Onu içten içe takdir ediyorum. Bütün bu iğrençliğin ortaya çıkmasının
sebebi o. Ve duaları eden kişi de yaşananlara asla katılmıyor.
Lanetliler ise izlerken buruşan suratlara ev sahipliği yapıyor.
-şimdi ne yapacağız? Diye soruyor argine
+bilmiyorum henüz bir mesaj verilmedi. Her zaman anında verilmez
mesajlar. Hatta çoğu zaman anında verilmez. Biz bekleriz. Görevimiz bu.
-evet biliyorum. Ama sıkıntıdan geberecek gibi oluyorum.
+ne yani bu yaptıkların seni mutlu mu ediyor?
-hepsi değil belki ama bak bir çocuk fetişisti pisliği öldürdüm. Hem cebimde parayla dolu. Daha iyi ne olabilir ki?
+iyi birini öldürmek zorunda kalırsan?
-kimse iyi değildir. Yaratılan her varlık özünde pisliktir.
+ben varolan her varlığın salt iyi olduğunu sanırdım.
-yanılmışsın. Herkes pisliktir. Ve ben pisliğin altında değil üstünde olmak istiyorum.
ne diyebilirim ona. Düşüncelerini değiştirebilir miyim? Benim
düşüncelerimi değiştirebildiler mi? Ama herşeye rağmen içimde bu
yaptıklarımı bırakmak istemiyorum. Param var en azından. Parasızlığı
tatmış biri için paranın değeri herhangi bir ahlak anlayışıyla
ölçülemez. Bende ölçemiyorum. Herşeyden önemli benim için. Bir içeste
neden olmak dahi umurumda değilken gördüğüm bir manzara yüzünden mi
rahatsız olacaktım?
argine ile yürürken bir mesaj alıyoruz. Tekrar çağırılıyoruz odaya. ilk
defa bu kadar hızlı mesaj alıyorum. Bizi arabanın beklediği yöne
gidiyoruz. Arabaya bindirilip odaya getiriliyoruz. içeri giriyorum. O
başlıyor söze.
-nasıldı gösteri?
+ürkütücü.
-değil mi? Tam anlamıyla muhteşemdi. Nasıldı ama o gerçek yüzlerinin
ortaya çıkışı. inanılmaz. Böyle bir şey ilk defa oluyor. ve sende tanık
oldun ne şans ama.
+sizce iyi bir şans mı efendim?
-elbette iyi. Dünyada bunu görecek kaç kişi var?
+bunu görmek isteyecek kişi sizce çok mu?
-insanları tanımıyorsun çocuk. Onların nasıl varlıklar olduğunu
bilmiyorsun. O kan emici yaratıkların vaad edilen için neleri feda
edeceğini bilmiyorsun. Onlara bir zevk ver ve köpeğin olsunlar. Şimdi
önemli bir şey için buradasın. Bu arada sıkılmıyorsun değil mi seni
buraya sık çağırmamdan?
+hayır efendim.
-güzel buna sevindim. Sence kötü biri miyim? Dürüst ol.
+insanlar ne kadar kötüyse efendim?
-bu kadar kötü olduğumu bilmiyordum. O zaman görevine gelelim..
argine ile sokaktayız. Argine’nin hareketleri davranışları hayata
bağlatan cinsten. Sonuna kadar yaşama sevinciyle dolu. Ve bu olanlar
yaşama sevincini bastırmak yerine daha da körüklüyor.
-bıktım şu gizemli takılma saçmalıklarından. Neden bana hemen söylemiyorsun herşeyi.
+elimde değil böyle olması gerekiyor.
-belki de beni etkilemeye çalışıyorsundur. Bunu yapıyorsan boşuna yapma. Benim için çok fazla çirkinsin.
böyle bir hakarete uğradığımda sinirlenir ve tanrı’ya klasik
sövgülerimden birini armağan ederdim. Ama argine söyleyince güldüm. Onu
etkilemeye çalışmıyordum. Sanırım bir tür koruyuculuktu benimki. Bir
kadından çok bir kardeşti benim için. (sikiş bekleyenlere üzücü haber)
+görüyorsun işte senin için fazla çirkinim. Gizemli falan takılmak değil
olay. Ama heyecanlıyım. Benim gibi basit bir adam fazla önemli görevler
vermeye başladılar.
-tamam işte söyle neymiş görev.
+kardeşliğe katılmak isteyen bir adama basit birkaç şey soracağız.
Ardından bunları ileteceğiz. Ön mülakat gibi birşeymiş. Daha sonrası var
elbette . hazırlık sınıfı gibi bir şey.
bahsettiğim adamın işyerindeyiz. inanılmaz derecede etkileyici bir yer
olmasada büyükçe bir holding. görüşmek istediğimiz kişiyi söylüyorum.
Kendisi buranın sahibi. Odasına davet ediliyoruz. Adam bize dönüyor.
-merhaba ne için gelmiştiniz?
+kardeşliğe katılmak istiyorsunuz. Bunun için gönderildik.
adam küçümseyici bir gülüş takınıyor.
-sizin yaşınız kaç?
+bunun bir önemi yok.
-hayır hayır. Siz 20 yaşında bile değilsiniz?
+size sormamız gerekenler var?
-gidin başımdan defolun. Çoluk çocukla uğraşamam.
uzatmıyorum. Argine bana bakıp gülüyor. Mesajı iletiyorum.
ertesi gün
tekrar çağırılıyoruz emir almak için. Odaya girdiğimde bir adamın daha
olduğunu görüyorum. Bu dün bizi kovmaktan beter eden kişi. Beni görünce
şaşırıyor. Patron konuşmaya başlıyor.
-evet bu çocuktu değil mi dün yanına gelen?
+evet ama bu çok küçük.
-küçük mü? Neye göre küçük. O çocuğun neler yaptığını biliyor musun?
Seni orada kıçına yaya yaya zenginliğe ortak olmak isterken o lanetinin
getirildiği cezaya rağmen herşeyi yapıyordu. Hem bu yaş saçmalığı da ne?
Önyargılı bir adam nasıl olur da buraya katılacağını sanabilir?
+katılmak istediğimi bu saatten sonra sanmıyorum. Burası kreş. Bunun saçmalıktan ibaret olduğunu anladım. izninizle.
-bir saniyenizi alacağım. Bir kreş evet. Lanetlilerden oluşan bir kreş.
Dur çocuğa bir soru yönelteyim seninle ilgili. Ne diyorsun çocuk bu iyi
bir adam mı?
**insanı küçük gören biri iyi biri olamaz efendim.
-senin iyi olmadığını düşünüyor. biliyor musun? Bende öyle düşünüyorum.
+sizinle vakit kaybetmeyeceğim.
kapıyı çarpıp çıkıyor. Patron bana gülümsüyor.
-önyargı ve karşındakini küçük görme zinadan daha iğrençtir. Bu adam herşeyden daha iğrenç biri. Sence yaşamayı hakediyor mu?
+hayır efendim ama bu bana bağlı değil?
-evet sana bağlı değil. Ama seninle aynı düşünce de olursam bir bakıma
sana da bağlı olmuş olur. Ve şu anda hem fikiriz. Yarın gazeteyi
okumana gerek yok. Bir holding sahibi aşırı doz uyuşturudancan ölecek.
Halbuki insanlar onu sağlıklı ve alışkanlıkları olmayan biri olarak
bilirdi. Şimdi çıkabilirsin. Tekrar görüşeceğiz.
argine ile sokakta yürüyoruz. Ona dönüyorum.
-bir adamın önceden öleceğini bilmek nasıl bir duygu olurdu sence?
+heyecansız.
haklı. Herşeyin tadı kaçıyor böyle olunca. Tanrı çok rutin bir hayat yaşıyor olmalı.
4 gün sonra
cebi para dolu işsizlikten daha güzel bir şey olamaz. Argine bunu çok
iyi biliyor. Hayatını doyasıya yaşıyor. Bense yanında gölgeyim. Barda
kız erkek ayrımı yapmadan dudağına sarıldığı kişiler, ardarda indirilen
shotlar. Ben hep onu takip ediyorum. Alışkanlık belki de. Artık herşeye
iki kat fazla bakıyorum. iki kat kuşkuluyum ve iki kat ölüyüm.
her eğlence bir diğerinin hazırlayıcısı onun için . yanında bir elçi
gerek ona . işte ben o elçiyim. Bana zeval olmaz diyerek kime yanıma
yaklaşmıyor belki de. Çirkinliğim bir tehdit onlar için . ama hayatları
boyunca göremeyecekleri şeyleri gördüm yaşamayacaklarını yaşadım.
Onlardan üstünüm. En azından bana göre. Onlara göre ise “silik, güzel
bir kızın yanında ne işi olduğuna anlam verilemeyen basit” biriyim . bu
beni pek ilgilendirmiyor. Kimseyi kimsenin hayatı ilgilendirmez. Empati
türkçe derslerinde öğrencilerin hocalarına “kişinin kendisini başkası
yerine koyması” denilmek için icat edilmiş. Kimse kendisini başkası
yerine koyamaz. Hiçbir hayat bir diğerinin aynısı değildir. her zaman
koşullar farklıdır. Herşey aynı olup imkansız gerçekleşse bile daha
büyük bir imkansız engeller herşeyi. Kimse aynı şeyleri düşünemez.
argine bardan çıkarken sallanmaktan pert bir durumda. Eğer mantıklı bir
döngü içerisinde sallansa semazenleri aratmayacak biçimde. Evini
soruyorum. ilk defa evine gideceğim. Hatta ilk defa bir lanetlinin evine
gideceğim..
(küçük ayrıntılar büyük sonların hazırlayıcısıdır)
evine giriyoruz argine’nin tek başına yaşıyor. Evde en dikkat çekici şey
salvador dali’nin salonun duvarında duran tablosu. Odalarda birer
koltuk var sadece. Yatak odası diye tabir ettiği yer koridor’daki yatak.
Onu oraya yatırıyorum. Kendi kendine gülüp duruyor. Uykuya dalmadan
önce son bir cümle söylüyor “evime ikinci kez girme herşeyin tadı kaçar”
tamam diyorum. Uykuya dalıyor.
sabah olduğunda argine beni salonda sızdığım koltuktan uyandırıyor. Yine
yüzünde tatlı bir gülümseme var. Vücudu tam anlamıyla gözüküyor. Sıkı
bir şort ve askılı bir bluz var üzerinde. Kendime inanamıyorum. Böyle
bir vücuda nasıl sahip olma düşüncesi dahi aklımdan geçmiyor. Bu kadar
mı önemli benim için. Ama eğer onunla yatma isteği duysaydım bile o
istese de kabul etmezdim bunu.
öyle çirkindim ki en güzel çiçeğin yanına geldiğimde onu kaktüse çevirebilirdim.
(unutuşlar hatırlamanın ilk kuralıdır) iyi geceler herkese.
argine dışarı çıkıyor. Tekrar geldiğimde elinde simitler var . sallama
çay ile içip yiyoruz. Teşekkür ediyorum yemek için. Yine takılıyor
sözlerime. Hep bir alay var cümlelerinde. Ama samimi bir alay. Göt etmek
yerine güvenilir bir alay.
evden çıkıp sokakları arşınlıyoruz. Bugün 5. Gün ve hala mesaj yok.
Normal karşılıyorum. Daha fazla mesaj beklediğim günler olmuştu. Ama
yine de huzursuzluk var içimde. Argine bana eskiden gittiğimiz bara
“tekrar gidelim mi? “Diye soruyor. Tamam diyorum. O barda neler
yaşadığımı hiç hatırlamıyorum zihnimi zorlamam bir işe yaramıyor. Pek
bir şey yaşamadığımdan eminim. Oturup insanları gözlemlemişimdir büyük
ihtimalle.
bara giriyoruz. saat akşam 7 gibi olmasına rağmen oldukça kalabalık.
Sesler güçlükle duyuluyor. Argine her zaman ki gibi piste çıkıyor hemen.
Aç gözlerle diğerleri tarafından izleniyor. Çok iyi dans ediyor. Yalnız
fazla seksi. Bu biraz canımı sıkıyor. Onu böyle görmek istemiyorum. Bir
adam yanından geçiyor o arada. Bana bakıp gülüyor..
(“oradan çıkıyorum. Argine peşimden gelip ne olduğunu soruyor. Olanları
anlatıyorum ona. Sıkıldığı belli oluyor şimdilik bir şey yapmayacağımızı
duyduğunda. Beni bara çağırıyor. Hiç görmediğimden olduğunu söylüyor.
Kabul ediyorum. Bir kahkaha atıyorum. Ben katilim. Ne hikaye ama.”
Bara ilk gidiş)
burası neden bu kadar kalabalık. insanların hepsi aynı mekana doluşmuş
gibi. Argine onunla gelmemi istiyor. Onu takip ediyorum. Bir kapıdan
geçiyoruz. Bir adam karşılıyor bizi. Argine ondan bir şey istiyor. Adam
masaya koyuyor argine için. Bana da isteyip istemediğimi soruyor. Hayır
diyorum. Argine masaya konan haptan bir tane alıyor. Ve başka bir aleme
uçuyor göründüğü kadarıyla. “sende gel” diyor ellerini uzatıp. “bak
burada herşey güzel. Biz lanetli değiliz. Yükseliyoruz.” Dediklerini
adamda duyuyor. Bana bakıp “biliyorum sizin nereye ait olduğunuzu. Belki
bana da anlatmak istersin” diyor. Onu tersliyorum. Adam tekrar
konuşuyor.
-sende bir tane al haptan. Daha güzel olacak herşey.
+istemiyorum beynimi onlarla uyuşturmam. Ne sandın beni keş mi?
-bu bağımlılık yaratan bir madde değil. Doping gibi düşün. Daha iyi
düşünürsün ama başka bir alemde. Hem sende pişman olmayacaksın. Aksi
takdirde o kızı buraya bağımlı hale getiririm.
+ne saçmalıyorsun sen? Adamın üzerine yürüyorum.
-şşş. Dur diyor. Sadece bir kere yoksa o kıza nasıl sahip olmak
istediğimi mi görmek istersin. Buralarda bir yerde olacak video.
kan beynime sıçrıyor. Kalp atışlarım yerini tuhaf bir sıcaklığın dışarı çıkacak gibi olmasına dönüşüyor. Adamı dinliyorum.
+peki ama o videoyu kullanmayacaksın. Ve neye ait olduğumuzu unut.
hapı atıyorum. Atarken bana dönüyor adam.
-beni oraya aldırmazsan olacaklar senin, kızın ve lanetli olduğun toplum için tehlikeli olacak.
berbat bir sırıtışla bitiriyor konuşmasını.
şimdiki zaman
bu adam başımıza bela olacak gibi duruyor. Onu takip ediyorum. Argine de beni.
argine ile adamın peşinden gidiyoruz. Argine yüzünü eğiyor bana
bakarken. Benim olanları hatırladığımı biliyor diye düşünüyorum. Adam
bize odasına alıyor. Bize oturmamız için koltuğu gösteriyor. Argine ile
oturuyoruz, adamda karşımıza geçiyor.
-düşündün mü dostum sana söyledikleri mi?
+evet. Diyorum ama tamamen o an aklıma gelenlere göre hareket ediyorum.
-ee kararın nedir?
bir şey uydurmalıyım. Lütfen tanrım bu kez bana yardım et. Hayatımı
siktiğin yeter şimdi bana akıl ver. Tanrı’dan beklediğim cevabın
gelmeyeceğini biliyorum . işin düşünce tersleyen dost gibi tanrı. Bu
konuda haklı. O an aklıma gelen en mantıklı şeyi söylüyorum.
+tamam yarın buluşalım o zaman.
-anlaştık. Adresi bana yazar mısın?
adresi yazıyorum. Argine’ye gidelim diyorum. Çıkarken adam bana dönüyor:
-mantıklı olanı yaptın. Yarın bana herşeyi anlat. Merak etme kaybetmeyeceksin.
ertesi gün
argine ile adama verdiğim adrese gidiyoruz. Her adımda vücudum titriyor.
Neden bunu haber vermiyorum diye kendime soruyorum. Belki benim yerime
hallederler bu konuyu. Ama bazı şeyleri kendim halletmeliyim. Hem onlar
argine için kardeşliği tehlikeye attığımı duyarlarsa bana ne gözle
bakarlar bunu tahmin edemiyorum. Hata yapıyorum galiba. Hayatımın en
büyük hatasını.
beni tabuta sürükleyen hatayı yapıyorum belki de.
adam buluştuğumuz yere bizden önce gelmiş. Adama doğru yaklaşıyoruz. Konuşmaya başlıyor.
-evet seni bekliyorum dostum. Anlat bana olanları.
+peki anlatıyorum. içinde bulunduğumuz örgüt basit bir yapılandırma. Ne
olduğuna dair bir fikrimiz bizimde yok. Bizden sır gibi saklanılan bir
oluşum. Hristiyanlar adına basit bir misyonerlik görevi bizimkisi.
adam kahkaha atıyor. Kısık bir kahkaha. Havanın soğuk olması berbat kahkahasını hafif bir öksürük nöbetine çeviriyor.
-hayır hayır. Bu ne film klişesi mi? Sizi hiç takip etmedik mi
sanıyorsun? Gözün bağlı araca bindirildiğini zarf zarf para alışını
bilmediğimizi mi sanıyorsun? Biliyoruz birçok şeyi. Yanında ki kızın
senin himayende olduğunu biliyoruz. Ama daha fazlası gerek. Emirleri
aldığın adam gibi mesela.
donup kalıyorum. Argine’ye bakıyorum. Yüzü pişmanlıkla acı arasında bir
duyguda. O da adama sinirle bakıyor. Birçok şeyi hap yüzünden yaptığını
biliyorum. Adam onu defalarca hapla konuşturmuş olmalı.
ardından adam bana bakıyor. Elinden bir telefon çıkarıyor. Telefonda
ayinlerin birinden kısa bir görüntü var. Buna nasıl sahip oldu aklım
almıyor. Daha sonra argine ile yatan bir adamın videosunu gösteriyor.
-evet bunlara ne diyorsun?
Piç kurusu ne dememi bekliyor? Ne diyebilirim bu videolara karşılık. Bu
benim kesilmiş biletim gibi. Ona birşeyler vermek zorundayım. Adam bu
sessizliğe daha fazla katlanamıyor.
-yarın bara geliyorsun. Ve bu iş bitiyor. Aksi takdirde bu videolar her yere dağılır.
+dağılmasının ne anlamı var ki? Benimle bir ilgin olmadığı aşikar.
-sence öyle mi? Barda yer alan kamera kayıtları senin benim odama
gelişlerini gösteriyor. Neden bir lanetli benim odama geldikten sonra bu
tarz görüntüler ortaya çıksın? sence tesadüf olarak algılanır mı?
yarın barda gece 12 de .istediğim cevapları bekliyorum.
dersine iyi çalışmış bir adamdan daha tiksindirici pek az şey vardır.
Yönelttiğiniz her soruya daha sinir bozucu ve sizi hayrete düşüren bir
cevapla karşılık verir. Belki de bu adamlar hiç sorular yöneltilmemeli.
Ama artık bu düşünceler için çok geç. Hayatımı tehlikeye atmam söz
konusu. Kayıtlar bu bilgileri ona benim vermiş olduğum düşüncesini
sokabilir kafalara.
argine ile sokakta yürüyoruz. Bakışları donuk. Arada bana bakıyor acır
bir vaziyette. Nedenini anlayamıyorum. argine ile ayrılıyoruz.
eve gidip düşünüyorum. Boka batışımı seyrediyorum aklımdan geçen
cümlelerde. Her dakika beni öldürüyor bense ölümün zevk verdiğini
düşünürken acı bir duygu tadıyorum dilimde.
lütfen tanrı’m mani ol buna. Para kazanmaya başlamışken ölmek istemiyorum.
ne olursa olsun yarın cevaplarını vermeliyim.
ertesi gün gece 12:15
patron benimle konuşuyor:
-bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum?
+bunun korkaklıkla alakası yok efendim.
-neden çocuk. Bu kadar kolay pes etmek neden.
+ölümden korktum efendim.
-ölümden mi korktun? Daha önce yaşadığın hayat neydi? Sefalet içinde
yaşarken ölümü defalarca özlemedin mi? Şimdi paran olmasına rağmen mi
ölümden korkuyorsun. Sen bu değilsin çocuk. Yanlış yaptın,
yapmamalıydın. Şimdi evine git. Zamanı gelince görüşeceğiz.
eve gidiyorum. Bunlar nasıl oldu? Şimdi ne olacak? Sonu hissediyorum, korkuyorum.
15 dakika önce
odaya giriyorum adamın yanına. Argine çoktan gelmiş. Adam konuşmaya başlıyor.
-evet seni dinliyorum. Sana emirleri veren adam nerede veriyor ve nasıl,
ayinler de tam anlamıyla neler yapılıyor? Bunları anlat bana aksi
takdirde 5 saniye içinde herşey heryere dağılabilir.
anlatmaya mecburum. Korkuyorum ama mecburum. Ölmek istemiyorum. Argine’yi kimsenin öyle görmesinin istemiyorum. Anlatıyorum.
+bana mesaj gelir. Bir yere çağırılırım. Oradan arabayla alınıp gözlerim
bağlı vaziyette emirleri aldığım yere giderim. Bir adam içeride bekler
beni. Onun yanına yeri gelince alınırım. Ardından o bana talimatları
verir. Ama bir olay nedeniyle lanetlendim. Bu yüzden yükselme şansım
yok. Genelde göz görevi görürüm. Takip ederim herşeyi. Ayinler önce balo
tarzında başlar. Ardından maskeler takılır. Herkes birbiriyle ilişkiye
girer. Az çok olaylar bunlar. Şimdi elinde ki şeylerden kimseye
bahsetmeyeceksin değil mi?
adamın yüzünde acı bir gülümseme var. Argine’nin ise gözlerinden bir
damla yaş akıyor. Neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Karşımda ki
adamın arkasında karanlıktan gözükmeyen yerden bir adam çıkıyor. Patron
bana bakıyor şeytani bir sırıtmayla.
(tabuttan gelmek)
son, herşeyin başlangıcıdır saçmalığına boyun mu eğmeliyim? Evde
düşüncelerim birbirini öldürüyordu. Ne yapacaktım? Beklemekten başka
çare yok gibi gözüküyordu. Yardım istemiyordum. Ölümden artık
korkmuyordum. Hiçbirşey umurumda değildi. Ben yaşadığını sanan bir
varlıktım ama bütün ilizyon sihirbazın ceketini çıkarmasıyla sona erdi.
Çünkü numaralar, görünmeyenler ceketteydi. Ve ben başarısız bir
ilizyonist olmanın acısını çekiyordum.
1 hafta sonra
okullar başlayalı kaç gün olmuştu bilmiyordum. Belki de başlamamıştı
yanlış bir yere gidiyordum. Ama günler berbat bir şekilde ilerliyordu.
Herhangi bir ses yoktu kardeşlikten. Yaptığım ihanet unutulmuştu belki.
akşama doğru kuytu sokaklarda ilerliyorum. Kuytular insanı en iyi
anlatan yerlerdendir. Ama bu bahsettiğim insanlar kafasını 45 derecelik
açıyla yana yatırıp fotoğraf çektirip bunu paylaşanlar değiller.
Popülerlik uğruna karakterinden vazgeçenler değiller. Benim
bahsettiklerim bu sözlükte de bolca olan adamlar. Karanlığı sevenler.
Ama buna rağmen gece uyumaktan korkanlar. O kendinizi her anlamıyla
anlattığınız yerlerde bulunmayan adamlar. Sözlükte geceleri ortaya çıkan
bazı hikayelere bel bağlayıp hayatını bir an olsun unutmak isteyen
adamlar. işte kuytular onlar içindir.
ilerlerken şaşkınlıkla önümde ki olayı görüyorum. Duvarın arkasına
saklanıyorum. 50’li yaşlarda bir adama bıçak çekilmiş. Adam çaresiz
görünüyor. Kısa bir boğuşma oluyor yaşlı adamla bıçak çeken arasında.
Ardından bıçak çeken boğasına dayıyor adam yerdeyken. Arkasından
geliyorum adamın. yerden aldığım orta büyüklükte bir taşı vuruyorum
kafasına. Bu anda bıçak yaşlı adamın yanağını hafifçe sıyırıyor. Adam
kalkıyor yerden. Teşekkür ediyor bana. Bakışları fazlasıyla delici. Uzun
bir süre baktıktan sonra. iyi geceler diliyor.
olayın ertesi günü
karanlık. Tek tarif edebileceğim karanlık. Nerede olduğum konusunda bir
bilgim yok. Nefes almak zor. Üzerimde çelikten bir yapı var. Belli
sözler geliyor kısık şekilde kulağıma. 5 dakika kadar sonra açılıyor
üzerimde ki yapı. Nefeslerimi nihayet rahat ettiriyorum. Yüzümde bir
maske var. üzerimde ki çelik yapı kalktığında nerede olduğumu
anlıyorum.
tabuttayım. O kanlı balolara ev sahipliği yapan yerin ortasında ben
varım bu sefer. Tabutun içinden izliyorum yukarıdakileri. Patron
geliyor. Sesinden tanıyorum. Maskesiyle yaptığım ihanetten söz ediyor.
Ve kardeşlik için yaptığım görevlerden. Ölmem gerekip gerekmediğini
salonda bağırarak soruyor onlara? Herkes ölmem gerektiğini söylerken
üstümdeki yapı tekrar iniyor. Ama ben tabuttayken bir konuşma yapılıyor
dışarıda. o rütbeli konuşuyor anlıyorum. Belli bir süre konuştuktan
sonra tekrar kaldırılıyor üzerimde ki yapı. Dışarı çıkmam isteniyor.
Herkes bana gülümseyerek bakıyor. Bu arada o siyah giysili rütbeli bana
dönüyor. Hafiften kaldırıyor yüzünü örten siyah kumaşı. Yanağını
gösteriyor bana. Bu adam dün hayatını kurtardığım adam. Olanlara
inanamıyorum.
Ve bana bakıyor yüzünde ki gülümsemeyle:
“azad edildin” diyor. ilk kez bir lanetli azad ediliyor. Evin kapısından
çıkıyorum. Olanlara inanamıyorum. Azad edildim. Eve gidiyorum. Kız
kardeşimi öpüyorum yanaklarımdan. Kardeşim bana dönüp soruyor: “nereden
geldin abi, bana niye bir şey almadın”.
- tabuttan geldim, diyorum. Ölümün kıyısından. Orada güzel şeyler satılmıyor.
Not: Hikaye İçin inci sözlükten "tabuttan gelen" e teşekkür ederiz.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil